İklim değişikliği gıda güvenliğini de tehlikeye atmaktadır. Doğayı tahrip etmek gelecek nesillere haksızlıktır. Şifa doğada saklıdır.  Henüz faydası bilinmeyen bir bitkinin gelecekte amansız bir hastalığı tedavi edecek ilaç yapımında kullanılabileceği unutulmamalıdır. Küresel ısınma, iklim rejimini bozuyor. Dünyanın bazı bölgelerinde kuraklık yaşanırken, bazı bölgelerini sel götürüyor. Son yıllarda iklim değişikliğinin etkileriyle üst üste yaşanan doğal afetler, çiftçimizi üretimi sürdüremez hale getiriyor. Çevreye verilen zarar iklim değişikliğine neden oluyor ve tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Gelişmekte olan birçok ülkenin ekonomisinin tarımsal üretime dayanması, iklim değişikliğinin etkilerinin daha fazla hissedilmesine neden olmaktadır. Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirler nedeniyle, toplu taşıma ve özel araç kullanımı ile fabrikalarda üretim hızının azalmasına bağlı olarak hava kalitesinde iyileşmeler yaşanmıştır. Kullanılan yüz maskeleri, eldivenler ve diğer koruyucu ekipmanlar, çevreyle teması en az olacak şekilde çöpe atılmalıdır.
Normalden daha yüksek veya düşük hava sıcaklıkları ile hava olayları tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. İklim değişikliği gıda güvenliğini de tehlikeye atmaktadır. Doğayı tahrip etmenin gelecek nesillere yapılan bir haksızlıktır.
 Dünya Çevre Günü’nün çevre sorunlarına dikkat çekmek, doğayı ve dünyayı korumak için küresel farkındalığı artırmak amacıyla her yıl 5 Haziran'da kutlanıyor. Bu yıl Çevre Günü’nün temasının “biyoçeşitlilik” olarak belirlendiğini bildirerek, biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olması ve dolayısıyla doğal kaynakların yok olmaya başlamasının başlıca çevre sorunlarından olduğunu belirtmek istiyorum. Türkiye’nin, kültürel ve doğal zenginlikleri ve biyolojik çeşitliliği ile zengin bir ülke olduğuna dikkat çekerek, sanayi ve ekonomide kalkınma sağlanırken sahip olunan bu zenginliğin de ihmal edilmemesi gerektiğine işaret etmek istiyorum. Ülkemizin sahip olduğu biyolojik tür zenginliği ve diğer çevresel değerlerin, korunması ve gelecek nesillere sürdürülebilir şekilde aktarılması önemlidir. Bunu sağlamada toplumumuzda çevresel hassasiyetin arttırılması, bilinçli tüketim alışkanlıklarının kazandırılması, geri dönüşüm uygulamalarının yaygınlaşması büyük önem taşımaktadır.
-“Doğadaki her canlıya özenle yaklaşmalı ve korumalıyız”
Hızlı nüfus artışına paralel olarak, doğal kaynakların daha fazla ve duyarsız bir şekilde tüketiliyor.  Bu durumun ekosistemin işleyişini bozarak bazı canlıların neslinin tükenmesine yol açıyor. Ekosistemdeki her canlının bir görev üstlendiğini belirterek, şifa doğada saklıdır.  Henüz faydası bilinmeyen bir bitkinin gelecekte amansız bir hastalığı tedavi edecek ilaç yapımında kullanılabileceği unutulmamalıdır. Doğadaki her canlıya özenle yaklaşmalı ve korumalıyız.
“-Çevre sorunları ve iklim değişikliği tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor”
Çevre sorunları ve iklim değişikliğinin tarımsal üretimi olumsuz etkilediğini, bilimsel raporların, iklimde 1950’lerden beri gözlenen bazı değişikliklerin benzeri görülmemiş düzeyde olduğunu tespit ettiğini bildirerek, artık iyice belirgin hale gelen küresel ısınma, iklim rejimini bozuyor. Dünyanın bazı bölgelerinde kuraklık yaşanırken, bazı bölgelerini sel götürüyor. Geçtiğimiz günlerde de önce aşırı sıcaklıkların görüldüğünü sonrasında ise yağış, don, dolu, kırağı, aşırı soğuk, fırtına, hortum gibi doğal afetlerin yaşandığını hatırlatarak, gerçekleşen ani hava değişimi hemen hemen tüm bölgelerde afete neden oldu. Son yıllarda iklim değişikliğinin etkileriyle üst üste yaşanan doğal afetler, çiftçimizi üretimi sürdüremez hale getiriyor. Çevreye verilen zarar iklim değişikliğine neden oluyor ve tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. İklimin bölgesel ve zamansal değişkenliği ile tarımsal üretimin önemli bir belirleyicisidir. Genel olarak bütün tarım mahsullerinin büyümesi için toprak, su, güneş ışığı ve sıcaklık ihtiyacı vardır. İklim, sayılan bileşenlerin hepsine etki eden dinamik bir bileşendir. Bu nedenle tarım sektörü için yarattığı risk, içerdiği bilinmezlikler yüzünden çok yüksek seviyededir. İklim değişikliği tarımsal üretimde verim azalışı, sulama suyuna olan talep ve maliyetinin artışı, dikim ve hasat zamanında kaymalar, ürün yetiştirme elverişliliğinde azalma ve daha fazla hastalık görülmesi gibi sorunları beraberinde getirmektedir. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı tarımsal üretimde ve yönetimde adaptasyon önlemlerini en kısa zamanda almamız gerekmektedir.
-“Doğal dengenin bozulmasındaki temel neden çevre kirliliği ve tahribatıdır”
Artan nüfusla birlikte, havayı kirleten kaynaklar ve atıklarda yaşanan artışın; hava, su ve toprak kalitesini olumsuz etkiliyor. Doğal dengenin bozulmasındaki temel nedenin çevre kirliliği ve tahribatı olduğunu ifade etmek istiyorum. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, toprak ve su ekosistemlerinde geri dönüşü olmayan hasara ve üretim potansiyeli kaybına neden olabileceğini belirterek, gelişmekte olan birçok ülkenin ekonomisinin tarımsal üretime dayanması, iklim değişikliğinin etkilerinin daha fazla hissedilmesine neden olmaktadır. Normalin dışında gelişen hava koşulları tarımsal üretime zarar vermektedir.
-Pandeminin çevreye etkisi-
 Tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgınının yalnızca insanları değil çevre koşullarını da etkiliyor. Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirler nedeniyle, toplu taşıma ve özel araç kullanımı ile fabrikalarda üretim hızının azalmasına bağlı olarak hava kalitesinde iyileşmeler yaşanıyor. Ancak bu süreçte hastalık bulaştırıcı risk taşıyan atıklarla da karlı karşıya kalmaktayız. Kullanılan yüz maskeleri, eldivenler ve diğer koruyucu ekipmanlar, çevreyle teması en az olacak şekilde çöpe atılmalıdır.
-Yapılması gerekenler-
Biyolojik çeşitliliğin korunması açısından sürdürülebilir tarım kavramı da oldukça önemlidir. Tarımda, yalnız maksimum üretimi elde etmek değil, toprağın ve suyun en uygun biçimde kullanılması ve sürdürülebilirliğin sağlanması hedeflenmelidir. Bitki örtüsünün tahrip edilmesi, tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı, yanlış tarım uygulamaları, meraların aşırı ve düzensiz kullanımı, bilinçsiz ve aşırı sulama, toprak kirlenmesi, vahşi madencilik faaliyetleri gibi nedenler biyolojik çeşitliliği tehlikeye atar. Biyolojik çeşitliliğimizin korunmasında büyük önem taşıyan olan ormanların geliştirilmesi, genişletilmesi ve korunması çalışmalarına devam edilmelidir. Sürdürülebilir olmayan arazi kullanımı, uygunsuz tarımsal faaliyetler ve toprak organik maddelerine zarar veren hasat, anız yakılması gibi insan faaliyetleri, biyolojik çeşitliliğin kaybı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Çölleşme, su erozyonu, rüzgâr erozyonu, heyelan ve çığ risk haritaları yapılmalıdır. Tarım arazilerinde toplulaştırma çalışmaları yapılırken, rüzgâr erozyonu görülen alanlarda, rüzgâr perdesi, yeşil kuşak ve rekreasyon maksatlı ağaçlandırma çalışmaları yapılacak alanlar planlanmalıdır.Tarım alanlarında uygun planlama yapılarak en az su tüketen bitki yetiştiriciliği, bilinçli gübre kullanımı ve modern sulama teknikleri ile uygun türlerle oluşturulan ekim nöbetleri uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. Toprakların çoraklaşmasını ve verimliliğin azalmasını önlemek maksadıyla atık sular ve tarımdan dönen drenaj suları, uygun arıtım sağlanmadan tarımda kullanılmamalıdır. Gübre ve pestisit kullanımlarının toprak ve bitki analiz sonuçlarına göre belirlenmesi sağlanmalıdır.
Toplumda çevre bilincinin oluşturulması, çevre sorunlarına karşı duyarlı olunması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla eğitim programları düzenlenmelidir.