Müslümanlığın ortaya çıktığı dönemde, Araplar Cahillik dönemini yaşıyorlardı,kendi elleriyle yaptıkları taştan topraktan putlara tapıyorlar,kız çocuklarını değersiz gördükleri için onları
doğar doğmaz kuma gömüyorlardı..
Adaletsizlik diz boyuydu kervan ticaretini elinde tutan güçlü kabileler yönetimde söz sahibi oluyorlardı.Kölelerin ve esir cariye kadınların hiç bir hakkıyoktu,onlar insan bile sayılmıyorlardı.Böyle bir dönemde ortaya çıkan son peygamber Muhammet bu adaletsiz düzene karşı koydu,akrabalarını kabile büyüklerini, egemen güçleri karşısına aldı.
Kendisine ilk inananlar genelde fakir,alt sınıftan insanlar ve kölelerdi.O dönem bu yeni din güçsüzlerin ezilenlerin,insan sayılmayanların bir kurtuluş yoluydu.
Hz.Muhammet"in ölümüyle birlikte eşler arasındaki rekabet yüzünden ilk ayrılık ortaya çıkmış,peygamberimizin cenazesi kaldırılmadan seçilen halifeye biat etmeyen Hz.Ali"nin tavrından sonra ilk ayrılık düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bunlar çok derin, detaylı ve tartışmalı konulardır.
Bizim gibi sıradan insanları ilgilendiren asıl önemli konu ise ; İslamiyetin haksızlığa,yolsuzluğa,insanın insanı ezmesine,insanın hakkının yenilmesine karşı çıkmasıydı.Yani İslamiyet o zaman insanlara; dürüstlüğü,adil olmayı,hak yememeyi,önce akraba ve dostlara ve sonra tüm insanlara iyilik etmeyi emrediyordu. Asıl önemli konular bu ahlaki,moral değerlerdir, diğer yandan ise
inananlara "kulluk görevleri" verilmişti.
Bunlar şahadet getirmek,namaz kılmak,oruç tutmak,zekat vermek ve hali vakti yerinde olanlar için ise hacca gitmekti.İslamiyet önce ,kulluk görevlerinden dolayı değil, bu ahlaki değerlerden dolayı çevre
coğrafyada hızla yayılmıştır.Türklerin İslamiyeti kabulünde bu değerlerin rolü çok büyüktür.Çünkü Türkler de tek tanrıya (Gök Tanrı) inanıyorlardı.Aile bağları çok güçlü ve örf ve adetleri ise
Müslümanlığın ahlaki değerlerine uyuyordu.
O dönemlerde bütün hayatını ve malını dine adayanlar,sadece Allah için yaşayanlar olmuştur.İnsanlarda önce Allah korkusu,hak yeme korkusu günahlardan kaçınma duygusu çok yaygın olarak yaşanmıştır.
İslamın dünyada yayılmasına coğrafi ve sosyolojik yönden bakılırsa; Müslümanlık daha ziyade Asya ve Afrika da fakir ve geri kalmış toplumlarda yayılmış ve sempati kazanmıştır.
Daha sonradan ülkeler zenginleştikçe,din siyasete karışınca Müslümanlığın ahlaki değerleri zayıflamış,din yöneticilerin otoriter gücünün kılıcı olarak kullanılmıştır.Son yıllarda ise dinin ahlaki değerleri gözardı edilerek ,dinin kulluk borçlarını yerine getirme duygusu öne çıkarılmış,kulluk borçlarını yerine getiren yani namaz kılan,oruç tutan,zekat veren,hacca giden,dinin ahlaki değerlerini yerine
getirmeden kendisini önemli "dindar" kabul etmeye başlamıştır.
.
Halbuki dinin beş şartı o kişinin Allah"a karşı kişisel borçlarıdır,sadece onları ödeyerek,dinin diğer moral ve ahlaki görevlerini yerine getirmeden tam müslüman olunamaz..
Kul hakkı yiyen,insana , çevreye,hayvana eziyet eden,insanlara adaletsiz davranan,ticarete hile karıştıran ve insanlar arasına nifak sokan,işinde yalan söyleyen,insanlara iftira atan,gıybet eden kimseler günde binlerce rekat namaz kılsa,yüzlerce defa umreye veya hacca gidip gelse ,milyonlarca liralık zekat verse bile bu kişi tam anlamıyla iyi bir müslüman sayılmaz.
Bu günün müslümanlığın da ise kulluk borçlarını yani ibadeti daha "görünür" yaparak bunları öne çıkarmak modası oluşmuştur.
Müslümanlıkta şaşaa, gösteriş,israf ve ifrat haram sayılmasına rağmen zenginleşen dindarlar zengin kapitalistler gibi yaşamaya başlamışlardır.Onlar da fakir ve fukara halktan kopmuş,kendilerininfarklı olduğuna inanmaya başlamışlardır..
Hacca ve umreye gidenlerin bir kısmı binlerce avro ödeyerek Kabe"nin yanındaki en lüks kule otellerde kalarak tam turistik bir seyahat şeklinde hac ibadetini yerine getirmeye çalışmaktadırlar.
Yılın on bir ayında hiç bir dini kurala uymayan kişiler Ramazan ayında ; içkiden,kumardan,fitneden ve diğer tüm kötü uygulamalardan vazgeçip senede bir ay oruç tutarak; Kadir Gecesi sabaha kadar ibadet ederek,"anasından doğmuş gibi" temizlendiğine inanmakta,sonraki aylarda ise yine bildiği gibi yaşamaktadır.Bunda dindeki bazı yalan hadisler ve mübalağa edici sözlerin de etkisi vardır.İnsanlarda bu yanlış bilgileri kendilerine göre yorumlamakta kendini,ailesini ve çevresini kandırmaya çalışmaktadırlar..
Allah"ın kullarının kendisi için dua etmelerine,eğilip,bükülüp yatıp kalkmalarına,ya da Ramazan ayında aç kalmalarına,Hac için seyahat etmelerine ihtiyacı yoktur.Bunlar insan nefsinin " ıslahı" yani iyileştirilmesi için gerekli eylem ve uygulamalardır.İnanmadan bunları yapmanın hiç bir değeri ve faydası yoktur.
Bu nedenle inancın birinci koşulu ahlaki değerlerdir ; inanç ,inançta samimiyet ve tam olarak yaratıcıya yönelme olmadıkça yapılan eylemler sportif egzersiz,umre ve hac ise turistik gezi gibi
olur.
Bu yazı tamamen bir vatandaş olarak gözlemlediğim ve algıladığım olaylara göre yazılmıştır, bilimsel hiç bir yanı yoktur.