Atalarımız, günümüzün ailelerini eleştirmek için "eşeğin sıpasına uyduğu dönem " derlerdi. Bu cümle büyük insanların yani anne, baba ve dede, ninelerin çocukların isteklerine yani arzularına göre hareket ettiklerini eleştirmek için kullanılan bir benzetmeydi.
Gerçek hayatta da, eşeğin sıpası annesinin arkasında giderken, birden geriye döner cirit ata ata, annesinden ters yönde uzaklaşmaya başlar. Anne eşek acı acı anırarak sıpayı geri çağırır, sıpa bu işten o kadar zevk alır ki zıplaya zıplaya. cirit ata ata annesini dinlemeden başka yerlere gider. Anne eşek sıpaya yaklaşmak istedikçe genç sıpa daha hızlı koşarak annesinin arkasından koşmasından da büyük keyif alır. "Eşeği çileden çıkarır sıpanın oynaması, tiryakiye keyif verir kahvenin közde kaynaması " lafı buradan çıkmıştır. Köylerde yetişen çocuklar bu eşek sıpa oyununu iyi bilirler. Hatta sıpayı başka yöne ürküterek, bu koşuyu yarış haline getirirler. Bizim köyümüzde eşeğin yeni doğmuş sıpasına " GODUK" derlerdi. Sıpa daha büyümüş genç eşekler için kullanılan bir kelimedir. Günümüzde atalarımızın eleştirisine bakarsak, eleştirilecek zaman daha çok uzadı ve ataların çocuklara uyma dönemi neredeyse büyüklerin yaşadıkları sürece devam etmeye başladı. Eşeğin sıpası bir veya iki yıl sonra bağımsız bir birey olarak yaşamaya başlar ve anne eşek sıpasını korumaktan ve onu denetlemekten kurtulur. İnsanın yavrusu olan erkek çocuklar eskiden 11 veya 12 yaşından sonra kendi ayakları üzerinde durup, mesleklerini seçerler ve hayatlarını anne ve baba desteği ve koruması olmadan sürdürürlerdi. Kızlar da 13-14 yaşlarında evlenirler 14/15 yaşlarında anne olurlar ve hayatlarını devam ettirirlerdi. Uygarlık ilerledikçe ve eğitim, öğretim arttıkça; çocukların olgunlaşma, büyüme ve kendi başına yaşama yaşları gittikçe yükseldi. Çocukların olgunlaşması için; küçük yaşlardan itibaren anne ve babasının yanında, onlara yardım ederek, onların yaptıklarını görerek, öğrenerek, hatta yokluk ve acılara çekerek yaşamasıyla olurdu. Şimdiki çocukların, sadece okumaları istendiğinden hayattan kopuk vaziyette yetiştirilmekte, onların hiç bir sıkıntı ve acı çekmemesi için aileler adeta üzerine koruyucu olmaktadır. Üniversite bitirinceye kadar, hayata dair hiç bir iş öğretilmeyen, acı ve sıkıntı çekmeyen çocuk 30 yaşına da gelse, ruh olarak olgunlaşmadığından, çocukların çoğu atalarımızın dediği " sıpa " gibidir.Böyle olunca 30 veya 40 yaşına gelmiş; meslek,iş sahibi olan çocuklar kendi başlarına bağımsız hareket etmekten yoksundurlar. Hala anne ve babalar, hatta dede ve büyük anneler hayatlarını çocukların isteklerine göre düzenliyorlar.
Hatta çocuklarının sorunlarını hep aile büyükleri çözmek zorunda kalıyorlar.