Geçtiğimiz günlerde milyonlarca öğrencimizi ve anne babalarını heyecana sürükleyen LYS sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlardan kimileri çok mutlu oldu, kimileri de çok üzüldü. Beklediği iyi sonuçları alanlar hemen tercihlerini yaptı. Heyecanla bekledikleri yerleşecekleri Fakülteler açıklandı. Üniversiteye kayıt işlemleri, kalacakları yurt kayıtları olacak ve üniversite yılları başlayacak. Allah hepsine zihin  açıklığı  versin ve başarılar nasip etsin.

Üniversite yıllarından herkes gibi bizlerde geçtik. Bizlerde benzer heyecanları ve üzüntüleri yaşadık. Kimimiz istediğimiz Üniversitelere gittik ama başka dallarda çalışmaya başladık. Kimimiz Üniversiteye gidemedik ama hayata kısa yoldan Lise Mezunu olarak başladık. Belki de  kimilerimizin   içinde ukde olarak kaldı üniversiteye gidememek yada istediği Fakülteye gidememek. Ama olsun elimizde kapı gibi bir üniversite diplomamız var.
Yıl 1977. 1973 yılında açılan Kaş Lisesinde ( Bu vesile ile tekrar 1973 yılında Kaş ilçemizde Kaş Lisesinin açılmasında emeği geçen tüm büyüklerime ve hocalarıma sonsuz teşekkür eder, minnettarlıklarımı sunarım. Allah hepsinden razı olsun.) son yılımız. Üniversite Giriş Sınavı için başvurumuzu yaptık. Başvuru kitapçığında incelediğimiz Fakültelerden –yanlış hatırlamıyorsam- 16 adet tercih yapabiliyorduk- Tercihlerimizi yaptık.

Üniversite Sınavından ne puan alacağımız belli olmadan, daha sınava bile girmeden tercihlerimizi işaretledik. Sınava Giriş yeri olarak da İzmir yazdık. Zira o yıllarda Ülkemizin belli başlı şehirlerinde sınavlar yapılıyordu.

Klasik bir lise mezunu olarak sınav sistemi, çıkacak sorular ve işaretlenecek şıklar hakkında herhangi bir bilgimiz yoktu. Bize söylenen soruların cevaplarının şıklardan birinin olduğuydu. Bizler Ortaokul ve Lise yıllarımızda öğretmenlerimiz soruyu sorar bizde cevaplarını sorulan sorunun cevabına göre bazen birkaç cümle bazen de açıklayıcı paragraflar şeklinde  yazardık. Üniversite sınavı bizim için bir muammaydı. Ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı bilmiyorduk. Şansımızı deneyecektik.

Üniversite Sınavı için giriş belgelerimiz  posta ile geldi. Sınav yerim İzmir’di. Ben ve bazı okul arkadaşlarım  İzmir’i tercih etmiştik. Sınavdan iki gün önce Kaş ilçemizden Fethiye’ye giden otobüse bindik. O yıllarda Kaş’tan Fethiye’ye sadece bir otobüs vardı. Kaş-Fethiye yolu şose bir yoldu. Yol çok virajlıydı.Bazı yerlerde sadece bir tek araba geçebiliyordu.Bazı yerlerde karşıdan bir araba geldiği zaman duruma göre ya araçlardan biri ileriye  doğru gider, yada geriye doğru gider ve münasip olan yerde geçiş olurdu. Kaş’tan hareket ettik ve Akçagerme-Göksekialtı-Gemibatan-Seyret Çakılı-Kaputaş-Ulugöl-Kalkan-Akbel-Yeşilköy-Kınık-Ova-Kumluova-Eşen-Çaykenarı-Kemer derken yaklaşık 5 saatlik bir yolculuktan sonra Fethiye’ye vardık. Tabii bu arada yolda biri elini kaldırınca araba duruyor ve onları alıyordu.Tabii durmak, yolcuyu almak,tekrar hareket etmek uzun zaman alıyordu.Yolculuk esnasında arkadaşlarla bol bol sohbet ediyor,geçtiğimiz yerlerin manzarasını seyrediyor, bir taraftan da şoförün açtığı radyoyu ve kasetten şarkılar dinliyorduk.Tozlu yollarda yavaş yavaş ilerliyorduk.Bu nedenle yolculuk uzun ve yorucuydu.

Sağ salim Fethiye’ye vardık. Fethiye’den İzmir’e gitmek için biletimizi aldık. Yazıhanede sorduğumuz zaman yolculuğun yaklaşık 10 saat sürdüğü söylendi.İzmir otobüsüne bindik. Göçek, Dalaman, Ortaca, Köyceğiz, Gökova, Ula, Muğla, Yatağan, Aydın,Selçuk güzergahı ile yolculuğumuz İzmir’e doğru devam etti.Otobüsümüz hemen hemen her yerleşim biriminde otogara , ya yolcu bırakıyor yada  yeni yolcular alıyordu.Bazı yerlerde çay ve ihtiyaç molaları veriliyordu.Muavinin “ Sayın yolcularımız otobüsümüz 10 dakika çay ve ihtiyaç molası vermiştir. Çaylardan şirketten” sözleri bir çok defa kulaklarımızda adeta çınladı. Mola verilince hemen iniyorduk. Çaylarımızı afiyetle içiyorduk. Acıktığımız zamanda çok lüks olmayan sade görünüşlü lokantalarda yemeğimizi yiyorduk. Yaklaşık 10 saat yolculuktan sonra İzmir’e vardık. O zamanlar yolcular Konak Meydanında indiriliyordu. Konak’ta otobüs şoförümüze ve muavinine  bizi sağ salim kazasız belasız emniyetli bir şekilde getirdiği için teşekkür ettik.

 Hemen yoldan geçen birine “ Amca, affedersiniz biz Basmane’ye gideceğiz. Basmane ne tarafta kalıyor ? Basmane’ye nasıl gideriz?” diye sorduk. Çünkü Kaş’tan hareket etmeden önce o zaman Kaş’ta esnaflık yapan büyüklerimiz bize kendilerinin İzmir’e mal almaya gittikleri zaman Basmane’de kaldıkları otelin ismini bize vermişlerdi ve adını verdikleri o otelde kalmamızı, otel işletmecisine kendilerinin selamını söylememizi sıkı sıkıya bize tembihlemişlerdi.

Otel adeta Kaşlılar Oteli gibiydi. Tarif üzerine sora sora Basmane’ye geldik ve oteli bulduk. Hemen “ biz Kaş’tan geliyoruz, Üniversite Sınavı için geldik. Kaş’tan    …. Amcaların ve …… yengelerin selamı var “ dedik. Otel görevlisi de “ Aleykümselam. Getiren götüren sağ olsun. Onlar nasıllar ? İyiler mi? Kaş nasıl ? dediler ve bize “ odada mı kalırsınız yoksa terasta açık havada mı kalmak istersiniz “ diye sordu. Biz 3 kişilik oda istedik. Otelin terasında açık havada daha ucuza kalmak  isteyenler için ranzalar vardı.Zira İzmir’de Temmuz-Ağustos aylarında otellerde kalacak yer bulmak çok zordu. Ağustos ayında Uluslararası İzmir Fuarı vardı. İstanbul’dan yüzlerce sanatçı İzmir Fuarında Gazinolarda sahne almak için adeta akın ederlerdi. Tabii o zamanlarda ülkemizde sadece 1 televizyon kanalı vardı. Sevdiğiniz sanatçıları ya turnelerde ya da İzmir Fuarında gazinolarda görebilir ve dinleyebilirdiniz. Yakın illerden ve Anadolu’nun dört bir yanından sevilen sanatçıları dinlemek için insanlar akın akın İzmir’e akardı.


İzmir’i ilk görüşte sevmiştim. Sevimli ve çok hoş bir şehirdi. Güzeldi. Denizden esen imbat bazen bir serinlik bazen de bir sıcaklık getiriyordu. Caddeleri, Konak Meydanı, Basmane, Fuar Alanı çok kalabalıktı. Bizler beklide ilk defa böyle büyük bir şehre gelmemizden dolayı cadde ve sokaklarında  çekingen ve ürkek adımlarla yürüyorduk. Otele yerleştikten sonra Fuar alanına gittik. Fuar alanı çok canlı ve rengarenkti. Kalabalıktı. Epey gezdik. Otele geri döndük. Zira ertesi günü erken kalkacaktık ve sınava gireceğimiz okulu ve sınıfı bulacaktık. Uyumaya çalıştık. Ama uyumak ne mümkün yatakta döndük durduk adeta. Sabaha karşı uyuyakalmışız. Sabahleyin zar zor uyandık. Kahvaltı olarak otele yakın bir lokantada çorbalarımızı içtik. Çorbanın üzerine bir bardakta çayımızı içtik. Her birimiz ayrı ayrı sınava gireceğimiz yerlere bizi götürecek olan Belediye otobüsüne bindik. Sınava gireceğimiz okulu ve sınıfı -hani derler ya “ Sora sora Bağdat bulunurmuş” misali-  sora sora  buldum. Kafamda ertesi günü  sınav için zamanında nasıl geleceğimin planını yaptım.
Tekrar Basmane’ye geri döndüm. Arkadaşlarımla buluştuk. Onlarda sınava girecekleri yeri bulmuşlar ve görmüşlerdi.Hepimiz çok heyecanlıydık. Biraz da korkuyorduk.

Öğleden sonrayı moralimiz düzelsin diye İzmir’i gezmeye ve keşfetmeye ayırdık. Konak-Kordonboyu-Alsancak- Kadifekale gezdik durduk. Akşam erkenden uyuyalım , sabaha zinde ve dinlenmiş olarak kalkar,sınava gideriz diye düşündük.Ama ne fayda! Nafile. Uyumak çok zordu.Heyecanlıydık. Sanırım birazda korkuyorduk sınavdan. Sabahleyin erkenden kalktık. Çorbalarımızı içtik. Birbirimize “ Başarılar” diyerek sınava gireceğimiz okulların yolunu tuttuk. Okula vardım. İçeri adımımı atmadan önce bildiğim tüm duaları okumaya başladım. “ Yüce Allahım ! Hakkımda hayırlısını eyle. Yüzümüzü kara çıkarma” deyip sınav salonuna girdim.  İlk defa böyle bir sınava girmemden dolayı sanırım nasıl geçtiğini anlayamadım bile. Yapabildiğim kadarını yapmaya çalıştım. Sorular hakkında bilgim var mıydı yok muydu anlamaya sanırım zamanım ve fırsatım olmadı.
Sınavdan sonra adeta tüm İzmir’in altını üstüne getirdik. Fırsat bulmuşken doya doya gezdik. Bir daha böyle bir fırsatı ve zamanı bulabilir miydik ki.Kim bilir!

Daha sonra dönüş biletimizi aldık ve Fethiye’ye döndük. Fethiye’de Eski garajın karşısında bulunan küçük bir otelde kaldık. Şimdilerde ne zaman Fethiye’ye gitsem o otel ve karşısındaki eski otogara bakarım. Akşam Fethiye’nin caddelerini, sokaklarını, yat limanını dolaştık ve yattık. Sabahleyin erkenden kalktık ve Kaş otobüsüne binerek, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Kaş’a geri döndük.

 Sınava giren arkadaşlar birbirlerine sınavın nasıl geçtiği, sınavda çıkan sorularla ilgili düşüncelerini soruyorlardı. Ayrıca tüm tanıdıklar, akrabalar, öğretmenlerimizde bize sınavla ilgili sorular soruyordu. Verilen cevaplardan ve yüz ifadelerinden sınavın pekte iyi gitmediği yönünde gibiydi. Herkes “ İnşallah. Allahın izniyle bir yerleri kazanırız “ diyordu. Ama pek fazla umudumuzda yoktu.

Sonunda Sınav sonuçlarını aldık. Puanlarımız düşüktü. İstediğimiz yerlere bu puanlarla ve yapmış olduğumuz tercihlerle girmek çok zordu.Ön puan sistemi ile 2 yada 3 yıllık Eğitim Enstitülerine girebiliyorduk.Ama bu benim beklediğim değildi.Çünkü o yıllarda okumak çok zordu.Çoğu yerlerde boykotlar vardı ve okulların çoğu kapalıydı.Bende öylede olsa böylede olsan nasıl olsa yılı kaybedeceğim en iyisi bu yıl hiçbir yeri tercih etmeyeyim.Sıkı bir şekilde çalışayım ve sevdiğim bit Fakülteye girerim.Giremezsem Eğitim Enstitüsüne her halükarda girerim diye düşündüm.Çünkü ilk sınav benim için iyi bir deneme olmuştu ve ne yapmam gerektiğini az buçuk anlamıştım.Hemen yardımcı kitaplar ısmarladım. Geçmiş yıllarda sorulan soruların ve cevaplarının olduğu  örnek kitapları satın aldım. Bol bol soru çözmem, okumam ve güncel olayları takip etmem gerekiyordu. Kendi kendime bir program yaptım.

Bana kendimden başkasının bir faydası yoktu. Türkçem, Edebiyatım, Tarih ve Coğrafya bilgim, genel kültürüm ve yabancı dil Fransızcam çok iyiydi. En iyisi ve uygunu Fransızca Bölümüydü benim için. Zaten Ortaokul ve Lise yıllarında Fransızcam 10 idi. Çok güzel de konuşuyordum. O yıllarda çok sayıda Fransız ve İtalyan turist Kaş’a geliyordu. Onlarla Fransızcayı gayet güzel konuşuyordum. Fransızca konuşmamı beğeniyorlardı. Hatta bir Fransız aile bana “ gel seni Fransa’ya götürelim. Orada seni okutalım” demişti de ben “olmaz, ailemi ve ülkemi bırakamam “ demiştim. Fransızca öğretmeni olmak da ayrı bir incelikti o yıllarda. Kaş’lı çok sayıda Fransızca Öğretmeni de vardı..


Kararımı vermiştim. Kendimi Sıkı bir çalışma  programına  soktum. Saatlerce tek başıma evde, antik tiyatroda, zeytin ve keçiboynuzu ağaçlarının altında, deniz kenarında çalışıyordum. Testleri çözüyordum. Tekrar başvurumu yaptım. Sınava girdim. Çok güzel geçti sınav. Çok iyi bir puan geleceğini hissediyordum.Seviniyordum.

Kısa bir zaman sonra sınav sonuçları geldi. Aldığım yabancı dil puanıyla Erzurum Atatürk Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanmıştım. Aldığım puanla bir çok üniversitenin yabancı diller bölümünü tutturuyordum ama sınava girmeden ,daha ne puan alacağım belli olmadan yapılan tercihler  nedeniyle böyle olmuştu.

Yinede Allahıma şükrediyordum. Kaş Ortaokulu ve Kaş Lisesi mezunu olarak ilk olarak 4 yıllık Fakülteyi kazanmıştım. Bu benim için büyük bir onurdu. Hatta ailem, akrabalarım ve arkadaşlarım “ Aslan Mustafa. Tebrik ederiz. Seninle gurur duyuyoruz. Fransızca öğretmeni olacaksın ve bir gün bizim çocuklarımıza Fransızca öğreteceksin. Belki de onlarda senin gibi Fransızca öğretmeni olacaklar” diyorlardı. Ama bazılarının da dedikleri beni korkutuyordu. Çünkü o yıllarda Üniversitelerde okumak kolay değildi. Ülkemizin içinde bulunduğu durum iyi değildi. Ülkemizde anarşi vardı. Neyse o yıllar hakkında fazla bir şey yazmayayım.

Eylül ayı içerisinde Üniversiteye  kayıt için istenen evrakları hazırladım. Hem seviniyor hem de endişeliydim. Çünkü hayatımda ilk defa Kaş’dan ayrılacak ve yeni bir yerde yeni bir hayata başlayacaktım. Hep ailemden ve akrabalarımdan duyardım “ Görelim Mevlam neyler, neyleyse güzel eyler”.diyordum kendi kendime.

Planımı yaptım. Valizimi hazırladım. Kaş’tan Antalya’ya her sabah saat 8 de hareket eden tek minibüse bindim.: Minibüs otogardan hareket etti. Şose yollarda ilerlemeye başladı. Şimdiki Eski Antalya Yolu adı verilen yerden döne döne ilerleyen yoldan ilerlerken Kaş’ın tepeden doyumsuz manzarasını belki de bir daha hiç göremeyecekmişim gibi gözlerim dolu dolu  izledim. Süleyman Tepesi-Çerçiler-Ayı Sarnıcı-Orulca-Ağullu-Çobucak-Aykırtça-Kasaba-Kemer-Çeşme-Gömüce-Sinekçi yolu izlenerek Gömbe’de mola verdi. Akçay-Elmalı-Korkuteli yolundan akşam saat 18 sularında Antalya’ya vardım.

Otogarda akşam 10 arabasından Ankara bileti aldım. Çünkü tanıdığım Ankara’da okuyan arkadaşlarım gece yolculuğunun daha iyi olduğunu böylece otel parası da vermek zorunda kalmayacağımı söylemişlerdi. Biletimi alıp, valizimi de Emanete koyduktan sonra Şarampol Caddesini yürüyerek, Antalya’nın simgeleri sayılan Kalekapısı ve Saat Kulesine vardım. Kaleiçi’nde bulunan bir evde ikamet eden akrabalarıma gittim. Beni görünce çok sevindiler. Hemen yemek hazırladılar ve yemeğin üzerine çaylarımızı içtik. Daha sonra Antalya’nın simgelerinden Karaalioğlu Parkına gittik. Parkta epey dolaştık. Akdeniz’in muhteşem manzarasını seyrettik. Parktan tekrar eve geldik. Hareket saati yaklaşıyordu. Bana  otogara  birlikte gitmeyi ve otobüse bindirmeyi teklif ettiler. Ben böyle bir hareketten memnun olacağımı ancak zahmet etmemelerini zaten 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra otogarda olacağımı söyledim. Zaten ayrılıkları hiç sevmezdim. En güzeli evde veda etmek , ellerini öpmek ve hayır dualarını almaktı.Saat akşam 9.15 gibi evden otogara gitmek için ayrıldım. Otogarda önce Emanet verdiğim valizimi aldım ve otobüsün muavinine verdim. Muavin bana bir bagaj fişi verdi.  Otobüse bindim ve elimdeki bilette koltuk numarası yazan koltuğa oturdum. Ankara’ya hiç gitmemiştim. Ankara’nın başkent olduğunu ve büyük bir şehir olduğunu biliyordum. Yazıhane görevlileri ellerinde bir yolcu listesi biletlerimizi kontrol ettiler.

Otobüsümüz Antalya otogarından hareket etti. Şarampol,Sigorta,Dokuma,Ferrokrom Fabrikası,Kepez yolunu takip ederek Burdur-Afyon-Ankara yoluna başladı. Kepez Mevkiinden tüm Antalya’nın ışıklarını izledim. Korkuteli yol ayrımında Elmalı-Kaş tabelasını görünce içimi tatlı bir sevinç ve üzüntü kapladı.Acaba geri dönüp, bu yoldan tekrar Kaş’a gidip, ailemi, arkadaşlarımı, akrabalarımı ve sevdiklerimi tekrar görebilecek miydim ?.Otobüs ana yolda ilerken tüm karayolu üzerinde bulunan tabelalara,trafik işaretlerine dikkatlice bakıyor ve okuyordum.Yeniköy-Bucak-Burdur-Afyon-Polatlı derken sabahleyin Ankara’ya vardık.Yolda bir çok defa otobüs durmuş ya yolcu almış,ya yolcu indirmiş yada mola vermişti.Sabaha karşı uyuyakalmıştım. Gözlerimi Muavinin “ Sayın yolcularımız geçmiş olsun. Yolculuğumuz burada bitiyor, bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz” sözleriyle  Ankara Otogarına vardık.


Ankara otogarı çok yoğun ve kalabalıktı. Değişik şehirlerden gelen otobüsler sırayla otogara giriyorlardı. Otobüsden indim ve valizimi aldım. Yazıhanelerin önünden geçerken  bir şehir ismi duyuyordum ve “hemen kalkıyor” sesleri eksik olmuyordu. Erzurum’a giden ……. İsimli otobüs firmasının yazıhanesini buldum. Öğleden sonra saat 2 de hareket ediyordu ve yolculuk yaklaşık 18 saat sürüyordu. Biletimi aldım ve valizimi Emanete bıraktım. Hareket saatine kadar Ankara’yı gezecektim. Otogardan Ulus yönüne doğru yürümeye başladım. Sağ tarafta TCDY Garı vardı. Trenlerin raylarda hareket ettiğini duyabiliyordum. İstasyondan elinde bagajlar,sepetler,valizler,denkler yüzlerce yolcu adeta Ankara caddelerine akıyordu. Caddelerde hem yürüyor hem de sanırım meraktan ve heyecandan sağa sola bakıyor adeta hiçbir şey kaçırmak istemiyordum.

19 Mayıs Stadyumu tabelasını görünce durdum. Hafta sonları arkadaşlarla TRT-1 Radyosunda futbol maçlarını dinlerken sık sık duyardık.” Şimdi Ankara’ya 19 Mayıs Stadına bağlanıyoruz. Karşınızda spikerimiz…..” diye.Hemen bitişiğinde birkaç tane daha alan vardı ve burada değişik formalı gençler futbol oynuyordu.  Hemen bir kenara oturdum. Maçları seyretmeye başladım.Kendimde mahallede ve futbol sahasında arkadaşlarla bol bol top oynamıştım.Çok severdim top oynamayı. Epey bir zaman maçı izledikten sonra Ankara Gençlik Parkı tabelasını gördüm. Girişte ücret alınıyordu. Giriş ücretini ödedim. Parkın ortasında adeta küçük bir göl vardı.Onlarca küçük sandal vardı.İnsanlar saatlik olarak bu sandalları kiralıyorlar ve kürek çekerek suyun üzerinde gezinti yapıyorlardı. Çok hoş bir manzara idi. Adeta kendimi Kaş’ın küçük limanındaymışım gibi hissetim. Hemen bir sandal kiraladım ve küreklere asıldım. Çok hoş bir duygu kapladı içimi. Gençlik Parkında onlarca çay bahçesi ve büfe vardı.

”Semaverde Çay “ yazan tabelayı görünce durdum. Hemen buyur ettiler. Kendime küçük bir semaver çay siparişi verdim. Odun yada kömür ateşiyle kaynayan semaverde demlenen çayı afiyetle yudumlamaya başladım. Çok hoş bir tadı ve kokusu vardı.Sanırım 5 bardak kadar çayı içtim.Çay bahçelerinde diğer içeceklerde satılıyordu. Dikkatimi çeken bir şey oldu: hemen hemen tüm çay bahçelerinde “ video var “ yazıyordu. Videolarda o zamanın meşhur filmlerinin kasetleri  oynatılıyordu. En çok da müzikli ve macera filmleri gösteriliyordu. İnsanlar filmlere adeta bayılıyorlardı.


Gençlik Parkından sonra Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası, Atatürk Anıtı, Ankara Kalesi, Samanpazarı, Cebeci, Kızılay, Sıhhiye’ yi dolaşarak zamanımı doldurmaya çalıştım. Otobüsümün hareket zamanına yakın otogara geri döndüm.

Veeee saat 14:00 de Erzurum’a hareket eden otobüsüme bindim.Yaklaşık 18 saat sürecek yolculuğum belki de, serüvenim başlamıştı. otobüs hemen hemen doluydu.Koltuğumu buldum ve yanımda oturan kişiye “ Selamünaleyküm” deyip selam verdim.  O da  “ Aleykümselam” deyip selamımı aldı.Yolculuk nereye ? dedim o da “Erzurum’a gardaş” dedi. Tabii o zamanlar otobüslerde sigara içilirdi. Her koltuğun arkasında küllük vardı .Benimle yaklaşık 18 saat yolculuk edecek yol arkadaşıma” sigara içer misin ? “dedim “evet” cevabını alınca bir sigara ikram ettim.Oda ateşini çıkardı önce benim sonrada kendi sigarasını yaktı. Zaten gelenek olarak sigara ikram edenin sigarasını ikram edilen yakardı.Ciğerlerimiz adeta bayram ediyordu. Şoför son kontrollerini yaptı ve arabayı çalıştırdı. Otogarda kalanlar yolcu ettikleri kişilere el sallıyorlardı. Bazılarının gözleri yaşlıydı.Kim bilir bir daha ne zaman görüşeceklerdi.Şoför otogardan çıkışını aldıktan sonra teybi açtı ve o zamanın meşhur şarkıları çalmaya başladı. Yolculuk boyunca bu kasetleri birkaç defa dinleyecektik. Hatta şarkılara eşlik edecek, içimizden mırıldanacak, melodisine göre bazen ağlayacak bazen de hüzünlenecektik.

Besmeleyle yolculuğum başladı. Muavinin “ Sayın Yolcularımız Hayırlı Yolculuklar dileriz” sözleri üzerine bizde hayırlı yolculuklar dedik birbirimize.. Artık önümde yeni bir başlangıç mı yoksa yeni bir hayat mı var desem bilmiyordum. İçimde tarif edemediğim duygular adeta savaşıyordu. Hem korku hem sevinci aynı anda yaşıyordum. Yolculuk esnasında etrafa bakıyor ne var ne yok diye adeta meraklı bakışlarımla bakıyordum. Her şeyi unutmak sadece önüme bakmak istiyordum.Çünkü kaderim yeni başlamıştı.Henüz 18 yaşında bıyıkları bile terlememiş bir gençtim. Ama küçük bir kasabada yetişmiş bir gençtim. Hayat hakkında çok fazla bir bilgim yoktu.


Otobüsümüz Ankara’yı geçti ve Kırıkkale Yolunda devam ediyordu. Kırıkkale, Yozgat, Sorgun, Akdağmadeni, Yıldızeli,Sıvas,Hafik,Zara,İmranlı,Refahiye, Erzincan, Üzümlü,Tercan,Aşkale,Ilıca yolu takip edilerek, Erzurum Otogarına vardık.

Otobüsden indim. Valizimi elime aldım. Karşımda meşhur Palandöken Dağları vardı. O kadar yüksekteydik ki sanki uzansak güneşe ve bulutlara dokunacaktık. Otogar lokantasında bir çorba içtim. Üniversite şehrin girişindeydi. Şehre girmeden önce Cemal Gürsel Futbol Stadını ve Üniversite Kampüsünü görmüştüm.

Üniversite nizamiyesine vardım. Kapıda görevliler vardı. Selam verdim.Kayıt için geldiğimi söyledim. Nüfus Cüzdanımı gösterdim. Görevliler bana kayıt yerini tarif ettiler.Kayıt Merkezine gelince hemen birkaç kişi “ Hoş Geldiniz. Kayıt için mi geldiniz? Hangi fakülteyi kazandınız? Kayıt için yardımcı olalım.” diyerek kendini tanıştırdılar. Kayıt merkezine hazırlamış olduğum evraklarımı verdim. Kaydım yapıldı. Daha sonra okuyacağım Fakülteye gittim. Öğrenci İşlerine bana verilen evrakları teslim ettim. Öğrenci İşleri bana Fakültenin Ekim ayı içerisinde öğretime başlayacağını, radyodan yada gazetelerden de açılış tarihini  takip etmemi söylediler. Yaz tatili nedeniyle Fakültede çok fazla kişi yoktu. Katlara çıktım. Sınıflara baktım.Koridorlarda dolaştım. Hayatımın en önemli yıllarını geçireceğim yerdi burası. Belki de artık benim yeni hayatımın en önemli merkeziydi.


Fakülteden çıktım. Yurtların olduğu tarafa geçtim. Binalara uzun uzun baktım. Burada kalacaktım. Dolmuşa bindim. Şehir merkezine döndüm. Havuzbaşı, Cumhuriyet Caddesi, Yoncalık yazıyordu dolmuşun önünde. Havuzbaşında indim. Karnım acıkmıştı. Hemen bir lokantaya girdim. Karnımı doyurdum. Üzerine ikram edilen çayı hayatımda ilk defa olarak kıtlama şekerle afiyetle içtim.

Erzurum caddelerini dolaşmaya başladım. Daha sonra çok pahalı olmayan bir otel buldum ve bir oda ayırttım. Gündüz ve gece yaptığım uzun yolculuklar beni yormuştu. Bir gecede olsa  adamakıllı düzgün bir yatakta yatmalıydım. Uzun boylu olmam nedeniyle otobüsde uyumak benim için zordu. Bacaklarım şişmişti. Yoksa dönüş yolculuğumda çok zorlanacaktım. Erzurum’un önemli yerlerini gezdim.Bir gece uyudum.Ertesi gün tekrar Ankara biletimi aldım.Dönüş yolculuğumda aynı yerleri adeta tekrar görüyordum. Ankara’dan Antalya’ya geldim. Antalya’dan sabah saat 08:00 de Kaş’a hareket eden tek minibüse bindim. Yine yorucu, uzun bazen tozlu yolculuk sonunda Kaş’a vardım. Kaş’a varınca tüm yorgunluğum geçmişti adeta.

Kaş’a döndüğüm zaman; başta ailem olmak üzere, hemen hemen herkes yaptığım yolculuğum, Erzurum ve Üniversite hakkında yüzlerce sorular sordular . Önümde çok fazla zaman kalmamıştı. Tekrar yolculuk hazırlıklarına başladım. Öğretmenlerime, Komşularıma, ninemlere, amcalarıma , dayılarıma, teyzelerime, yengelerime ve arkadaşlarıma “Allahaısmarladık” ziyaretlerimi yaptım ve hepsinden bana dua etmelerini ve haklarını helal etmelerini istedim. Çoğunun gözleri yaşlarla doldu. Hepsinden  helallık aldım. Çünkü hayatın ne getirip ne götüreceği belli değildi. O zamanın Türkiye şartlarında okumak, hele hele Üniversite de okumak çok zordu. Allah o günleri ülkemize ve milletimize bir daha yaşatmasın! Amin.

Sonunda üniversiteler açıldı. Üniversite, Fakülte, Yurt,Kantin, Dershane, Kütüphane, Kitapevi, Yemekhane, Dolmuş durağı,otobüs durağı, yürüme, ders çalışma, derslere girme, yeni arkadaşlıklar edinme, tanışma, hemşerilerle, arkadaşlarla ve Fakültedeki Hocalarımla sohbetler,muhabbetler,kıtlama çay içmeler, Erzurum gezileri, uzak yakın yolculuklar, seyahatler, soğuklar, fırtınalar, kar ve tipi yağışları, yağmurlar, çamurlar, buzlar, buz sarkıtları derken 4 yıl boyunca devam eden normal eğitim sonunda 5. yılda mezun oldum. Şuanda bu satırları yazarken “ mezun oldum “ demek çok kolay ve çok kısa bir cümle. Aslında 4 yıl boyunca yazılacak o kadar çok şey var ki! O yılları başka bir zamanda yazmak daha iyi olur diye düşünüyorum.

Çok değerli okuyucularım yazım biraz uzun oldu ama kusura bakmayın. Umarım okumaktan sıkılmamışsınızdır. Çocuklarımızın bazıları üniversiteyi kazandı, bazıları kazanamadı ama hiç bir zaman umutsuzluğa kapılmayalım. Sıkı çalışalım, tekrar sınava girelim ve istediğimiz fakülteyi kazanalım. Hem ne demiş Hadislerinde sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) “ Allah bir kapıyı kaparsa, bin kapıyı açarmış” . Yeter ki bizler inancımızı, azmimizi ve hevesimizi kaybetmeyelim.

Bu vesile;  1978-1983 yıllarında Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde birlikte okuduğum  çok değerli tüm arkadaşlarıma, büyüklerime ve bizlere dersler veren çok değerli hocalarıma teşekkür eder, sağ olanlara uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum. Hepsine en derin saygı ve selamlarımı sunuyorum. Haklarını helal etsinler .Vefat etmiş olanlarında mekanı cennet olsun.Allah rahmet eylesin..

En büyük teşekkürlerimi ve minnettarlıklarımı o zamanın şartlarında imkansızlıklar içinde olmalarına rağmen  beni hiç tereddüt etmeden üniversiteye gönderme cesaretini gösteren canım anneme ve babama ( Babamı 8 Mart 2017 tarihinde kaybettim. Allah rahmet eylesin. Makamı Cennet olsun. Işıklar içinde uyusun. Sanıyorum hala benimle gurur duyuyordur), beni her zaman destekleyen korku  ve endişe ile yolumu gözleyen  kardeşlerime ve ağabeyime , dayılarıma, amcalarıma, halalarıma, teyzelerime, yengelerime,yeğenlerime, arkadaşlarıma, Yeni Cami Mahallesi sakinlerine ve tüm Kaş halkına sunuyorum. Yüce Allahım hepsinden razı olsun.