Prostat ve prostat hastalıkları ile ilgili olarak açıklamalarda bulunmak istiyorum.

    Prostatın selim prostat büyümesi ve prostat kanseri olmak üzere iki ana hastalığı olduğunu ifade ederek, tabi ki nadiren prostat enfeksiyonları da olabiliyor ama belirttiğim diğer hastalıklar çok daha önemli. Selim prostat irileşmesi, zorlu idrar yapma, geceleri idrar yapmak için uyanmak, yani uykunun bölünmesi, ıkınarak idrar yapmak zorunda olmak gibi yakınmalarla sadece hastanın değil, onunla birlikte yaşayanların da yaşam kalitesini etkiliyor. Kansere gelince, yayıldığı takdirde yaşam kalitesini etkilemesi bir yana, beklenen yaşam süresini tehdit eden bir hastalık. Yaşa bağlı olmaksızın uzun süre idrar tutmanın mesane adalesinde istenmeyen değişikliklere sebep olduğunu belirterek, uzun süre idrar tutmayı alışkanlık haline getiren kişilerde mesane adalesi giderek kasılma gücünü yitireceğinden belli bir süre sonunda istem dışı idrar yapma, idrar kaçırma gibi şikâyetler ortaya çıkar.

    Prostat kanserinin ailesel özelliği olan kanserlerden biridir. Bir erkeğin birinci derece yakınında prostat kanseri olduğunda o kişide kanser görülme olasılığı normalden 2-4 misli fazlalaşır. Bu nedenle prostat kanserine yönelik muayene ve tetkikler genelde 50 yaş itibariyle yapılırken, ailesinde prostat kanseri olan kişileri 40 yaşından itibaren takibe alıyoruz. Bu taramalardaki amacımız, hastalık erken teşhis edildiğinde yani sadece prostatın içindeyken, organa sınırlı aşamada yakalanan kanserleri neredeyse tedavi olanağımızın %100 olmasıdır.

   Prostatın büyümesini veya prostat kanseri olmayı engellemek için yapabilecek bir şey olmadığını ifade ederek, bir dönem domates, beta karotenlerin, bazı ilaçların kanseri engellemede yeri olup olmadığı yönünde çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalardan çıkan sonuçlar belli süre ilaç kullandıktan sonra tanı konan kanserlerin agresif karakter kazanmadığı yönünde. Yani ilaç kullanılması, kanser olan hastada tanıyı geciktirse bile, tanı konduğu zaman kanser yaygın olmuyor.

   Ancak bunun kullanılan ilaçtan ziyade, prostat kanserinin doğal davranışıyla ilgili olduğu düşünülüyor. Prostat kanserinin çok ilginç birkaç özelliği olduğunu söyleyerek, başka nedenlerden ölmüş erkeklerin otopsilerinde prostat kanserine %40 oranında rastlanırken, muayenede bir anormallik veya PSA yüksekliği nedeniyle biyopsi yapılarak tanı konma oranı %8-12 arasında. Yani, oldukça yüksek sayıda. Bir erkekte kanser belirti vermeden, ölüme neden olmadan hastayla birlikte var olmaya devam ediyor. İkinci bir özellik, prostat kanseri görülme oranının dekadlarla birlikte artması; 50-60 yaş grubunda %40, 60-70 yaş grubunda %50 ve bu şekilde her on yaşlık grupta artan sayıda görülüyor. Yani, 65 yaşında, muayenesi ve PSA seviyesi normal olan birine biyopsi yapıldığında %50 kanser yakalama oranı var. Denilen o ki bir erkek 100 yaşına kadar yaşarsa %100 prostat kanseri tanısı alır.

  Bu iki veriden hareketle, hiçbir zaman tüm prostat kanserlerini yakalamaya, prostat kanserli tüm erkeklere tanı koymaya çalışmıyoruz. Amacımız, PSA’yı yükselten, tanı konmadığı takdirde hastanın yaşam kalitesini düşürecek, hatta ölüme neden olabilecek kanserleri saptamak.

Prostat Kanseri Çok Erken Aşamada Leğen Kemiklerine Yayılabilir

   Prostat kanserinin kendine özgü bir belirtisi olmadığını vurgulayarak, genellikle yapılan prostat muayenesinde saptanan bir anormallik veya PSA sonucunda normalden sapma nedeniyle yapılan biyopsi ile tanı konur. Ancak burada bir noktayı vurgulamak isterim: prostat kanseri çok erken aşamada leğen kemiklerine yayılmaya meyillidir. Bilhassa 50 yaşını geçmiş bir erkekte, ağrı kesicilerle geçmeyen bel veya bacak ağrısı olduğunda bu şikâyetler yaşlılık, adale tutulması gibi varsayımlarla açıklanmak veya hemen fizik tedaviye başlamak yerine önce mutlak surette prostat muayenesi ve PSA kontrolü yapılmalıdır.

Tedavi Hastalığın Yayılma Oranına Göre Değişebilir

   Tedavinin hastalığın yaygınlığı belirlediğini ifade ederek, bunu saptamak için de tanı konduktan sonra kemik sintigrafisi, bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans görüntüleme gibi yöntemlerle tüm vücudu tarıyoruz. Hastalık organa sınırlı aşamada ise, radikal prostatektomi dediğimiz ameliyatla kür sağlama olanağımız var. Organ dışına yayıldığı durumlarda, yaygınlık derecesine göre ışın tedavisi veya hormon tedavisi gibi yöntemlere başvuruyoruz.

   Tüm bu bilgilerden sonra kanımca asıl vurgulanması gereken nokta, 50 yaşını geçen her erkeğin hiç olmazsa senede bir kez PSA baktırması, idrar yolları ultrasonu çektirmesi ve muayene olması gerekliliği. Prostat kanseri erken tanı konduğunda ilave tedavi gerektirmeden cerrahi müdahaleyle iyileşme sağladığımız bir hastalık. 50 yaşını geçmiş erkek hasta muayeneye geldiğinde doğru yaklaşımda bulunmak doktorun sorumluluğunda. Ama şikâyet olmadan doktora gitmek de kişinin kendi sorumluluğu.