Türkiye'de yaklaşık 4 milyon kalp hastası bulunduğunu belirten Uzm. Dr. Nuri Cömert, ülkemizde her yıl 150 bin kişiye de kalp hastalığı teşhisi konulduğunu kaydetti.

Kalp sorunlarının başarıyla tedavi edilebilmesi için hastalığın tanısının doğru konulmasının önemine dikkat çeken Memorial Antalya Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Uzm. Dr. Nuri Cömert, özellikle anjiyografi gibi ileri girişimsel uygulamaların, gerekli olan hastalar için hayati önem taşıdığını vurguladı. ABD Minneapolis Kalp Enstitüsü'nün tüm dünyada tanı amaçlı yapılan koroner anjiyografiler hakkında yaptığı araştırma sonuçları hakkında bilgi veren Dr. Cömert, “Hastada, anjiyografi yapmayı gerektirecek seviyede bir şikâyet bulunmadan, bu tetkikin yapılması uygun değil. Dünya genelinde ortalama yüzde 25 oranında bu tetkikin ilk adım uygulaması olarak yapıldığı sonucu, araştırmada gösteriliyor. Ancak gerçekten anjiyo yapılmasının gerekli olduğu hastalarda, endişe nedeniyle direnç oluşabiliyor. Bu nedenle kalp hastalıklarında tanı yöntemleri, hastanın durumuna uygun bir şekilde belirli adımlarla gerçekleştirilmeli" diye konuştu.

'İLK TANI YÖNTEMİ ANJİYO DEĞİL'

Koroner anjiyografinin kalp hastalarında uygulanacak ilk tanı yöntemi olmadığını vurgulayan Dr. Nuri Cömert, "Öncelikli olarak girişimsel olmayan çeşitli testlerle kişinin risk durumu değerlendirilip daha sonra ise mutlaka gerekliyse koroner anjiyografi yapılması uygun olur. Koroner anjiyografi, rutin olarak uygulanabilecek ve tarama programlarına eklenebilecek bir tanı yöntemi değil. İşlem, el bileği ya da kasıktan yapılan, bundan yarar görecek ve kendisi için gerekli olan hastalara uygulanacak bir yöntem" dedi.

'KORKU GİDERİLİRSE DİRENÇ OLUŞMAZ'

Koroner anjiyografi işlemi ile ilgili toplumda oluşan endişe algısının ortadan kaldırılması ve hastaların, gerekli durumlarda girişimsel işlemlerin önemi konusunda bilgilendirilmesi gerektiğini de kaydeden Dr. Cömert, "Eğer hasta doğru bilgilendirilirse, koroner anjiyografi kararı verildiğinde de bir direnç göstermeyecek ve bunun gerekli olduğunu bilerek hareket edecektir. Dolayısıyla her test özellikle girişimsel olarak adlandırılan testler mutlaka gerekliyse, hastayla riskler paylaşılarak bilgi aktarılması gereklidir" ifadelerini kullandı.

'KALP KRİZİNDE ANJİYOGRAFİ HAYAT KURTARICI'

Dr. Nuri Cömert, kalp krizi şüphesi ile hastaneye kaldırılan bir kişiye koroner anjiyografi yapılması gerektiğine dikkat çekerek, "Kalp krizi olduğunda koroner anjiyografi hayat kurtarıcı bir işlemdir. Kalp krizinde erken süreçte yapılan anjiyografi ve tespit edilen damar tıkanıklığının balon, stent ya da farklı yöntemlerle tedavi edilmesi, hastayı yaşama döndürür. Koroner anjiyografide gelişen teknolojiyle birlikte riskler de giderek düşmekte ve kişinin konforunu sağlayan teknikler de kullanılmaktadır" dedi.

EL BİLEĞİNDEN ANJİYO

Koroner anjiyografinin, kasıktan ve el bileğinden yapıldığını anlatan Dr. Cömert, "Artık el bileğinden de küçük damardan kateter yardımıyla girerek kalp damarlarını görüntüleyebiliyoruz. Buradaki avantaj, hastanın kısa sürede mobilize olabilmesi, kanama ile ilgili sıkıntıların çok daha az görülmesi ve hastanın anjiyo masasından kalkarak, hemen yürüyüp odasına çıkabilmesi olarak ifade edilebilir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kalp krizine el bileğinden müdahalenin rutin hale gelmesi amaçlanıyor. Çünkü hastaya ne kadar az girişim yapılırsa, problemle karşılaşma olasılığı da o kadar azalacaktır. Ancak el bileğinden koroner anjiyografi yapacak olan hekimlerin de gerekli deneyim ve bilgi birikimine sahip olması çok önemlidir. Çünkü kalp krizinde zamanın değeri büyüktür ve saniyelerle yarışılmaktadır. Bu nedenle de el bileğinden anjiyografi yapacak olan hekimin işlem tecrübesi gerekmektedir" diye konuştu.
Türkiye'de yaklaşık 4 milyon kalp hastası bulunduğunu, kalp hastalıklarının kadınlarda her 8 kişiden birini, erkeklerde de her 3 kişiden birini tehdit ettiğini söyleyen Dr. Cömert, ülkemizde her yıl 150 bin kişiye kalp hastalığı teşhisi konulduğunu da kaydetti. Dr. Cömert, kalp hastalıklarının sıklıkla hareketsizlik, stresli yaşam tarzı, kolesterol ve tansiyon yüksekliği ile ailesel yatkınlığa bağlı görüldüğünü sözlerine ekledi.
(DHA)
 
Editör: TE Bilisim