Atalarımız ; “Adam adamı bir defa aldatır “derler.
Adam bir defa aldatılırsa bundan ders alır, akıllanır ikincisinde tedbir alır bir daha aldanmaz.
Bazı insanlar birkaç defa aldatılsalar bile bundan ders almazlar ve her defasında aldanırlar. Bunlara “ balık hafızalı insanlar “ denilir. Balık hafızalı insanlar sayesinde uyanıklar hep onları aldatır, onların duygu ve emeklerini sömürürler. Hayat bir denge üzerine kuruludur, kurt ve kuzu, tavşan ve tazı aynı çayırlarda yaşarlar. Kuzu otları yer beslenir, kurt kuzuyu yer beslenir. Küçük bir aldatma ile kurt kuzuyu yiyerek neslini devam ettirir. Aldanan her canlı bazen hayatını bazen malını, sağlığını kaybeder, birinin aldatması diğerinin kazanması ve yaşamasını sağlar.
Hayat döngüsü böyle devam eder gider.
SÖZ/SENET
Bazı insanların sözü “ senet “ gibidir, bu insanlar hiç bir koşulda sözlerinden dönmezler. Bazı insanların sözünün ise hiç bir değeri yoktur, insanlar sözlerinin ağırlığına göre değerlendirilir. Herkes toplumda sözüne göre kabul ve itibar görür.
Bizim coğrafyada bazı insanların sözünün değeri için;
-Ardıçın közü, filanın sözü” derler. Çünkü ardıç ağacının közü çabuk geçer. Günümüz insanlarının çoğunun “ sözünün” ve dolayısıyla karakterinin hiç bir önemi ve değeri yoktur.
ZAMAN SANA UYMUYORSA SEN ZAMANA UY
Atalarımız; “zaman sana uymuyorsa sen zamana uy” derler.
Günümüzde bizim gördüğümüzden, yaşadığımızdan çok farklı bir hayat yaşıyoruz.
Bizim yeni hayat düzenine uymamız çok zor ama hayatımızın devamı için buna uymaya çalışacağız ve yeni kuşakları en azından anlamaya çalışacağız.
NAZARA KARŞI TUZ KAVURMAK !
Dünya’nın çeşitli yerlerinde nazara, kötü enerjilere ve uğursuzluklara karşı tuz yakılır. Bizim bölgemizde buna” tuz kavurmak “ denilir.
Tuz ocak üstünde yanıp patladıkça evdeki kötü enerjinin kovulduğu, nazarların tuzlar gibi “ patlayıp” yok olduğuna inanılır. Nazar kelimesi Arapça’dan gelmiştir ve “ bakış” anlamına gelir. Hasetlikle, kötü amaçla bakılan bakıştan yayılan “ negatif enerji” karşı taraftaki canlı ve cansız varlığın yapısına zarar verir. Kişiler hastalanır, cansız varlıklar, kırılır, çatlar, üzerine birşeyler düşer veya dökülür. Bunu bir radyasyon enerjisi gibi kabul edebiliriz. Bizim toplumda” göz değdi, nazar oldu, nazar değdi “ gibi deyimler kullanılır. Nazar tüm canlı varlıklara insanlar, bilhassa bebekler ve küçük çocuklara çok değer. Nazar hayvanlara da zarar verdiği gibi tüm cansız varlıklara ev; otomobil, motorlu araçlar ve sanat eserlerine de zarar verebilir. Ben ülkemiz üzerinde de bir tuz kavrulmasını istiyorum. Son aylarda ülkemizde her gün birçok kötü ve acı olaylar meydana gelmektedir.
Etraftaki savaş ve ekonomik kriz ve ülke içindeki gereksiz kavgaların ortaya çıkardığı olumsuz enerjisinin giderilmesi için ülke semalarında birkaç ton yakılıp savrulması gerekmektedir.
ZERRE KADAR !
Zerre Arapça “ en küçük parçacık” yani Türkçe karşılığı “ kırıntı” demektir.
Zerre daha ziyade duygusal durumlarda kelime olarak kullanılır. Kelime “ Zerre kadar etkilenmedim, zerre kadar üzülmedim/ sevinmedim “ gibi günlük konuşmalarda kullanırız.
Bu zerre nereden çıktı derseni! Her gün sabah Haber TV’lerini açıyoruz, haberleri izliyoruz, gazete başlıklarını görüyoruz. Günlük haberlerin çoğu kötü ve acı olaylardan oluşuyor. Haberlerin içinde insanları sevindirecek “ zerre kadar “ iyi haber arıyorum. Hergün önceki günden daha farklı kötü haberler izliyoruz.
Eskiden insanlar bu gibi durumlar için “ samanlıkta iğne “ aramak derlerdi. Günümüzde insanlar iğne ile zerre kadar “ iyilik “ arıyorlar.
ATALARIMIZ; ESKİ ÇAMLAR BARDAK OLDU DERLER.
Günümüzde örf, adet, gelenek ve görgü kuralları dahil her şey değişti.
Çam ve diğer ağaçlardan yapılan kupalar, tabaklar ve mutfak araçları da kalmadı. Koronavirüs salgını sonrası tüm dünyada bir yeni hayat düzeni ortaya çıktı. Yaşam biçimi tamamen değişti, bunun yanında insanlar arası ilişkiler şekli ve tercihleri de değişti. İnsanlar toplumsal yaşamdan bireysel yaşama geçti.
Hayatta herşeyin değişmesi olağan ve hayatın sistemidir ama insanlığa dair ana değerlerin bizi geçmişe, atalarımıza bağlayan bağların, köklerin yok edilmesi tehlikelidir. Geçmiş bağını, kökünü kaybeden toplumlar kişiliksiz ve zayıf kalmaya mahkumdur.
ÜÇ YAPRAKLI YONCA
İnsanlar hayat boyu şans ararlar. Üç yapraklı yoncayı bulanın şansının açık olacağına inanırlar.
Şans anlık rastlantılardan ibarettir. Her çocuk anasının karnından şanslı doğmaz, çok şanslı kişiler için halk arasında “bazıları ağzında gümüş kaşıkla doğmuş” derler. Bazen şansı kişiler kendisi yaratır, ortamı okur ve harekete geçer şansı yakalar. Evde yatmakla veya oturmakla şanş yakalanmaz. Şansı yakalamak için akıl, fikir ve çaba, emek gerekir. Birçok insan “ hayatta hiç şansım olmadı” diye sitem eder durur. Şans kadere bağlı olarak ortaya çıkar, kaderin bir kısmı kesindir değişmez, kaderde ne varsa insanlar onu yaşar. Buna “ mutlak kader “ derler. Kaderin kesin olmayan bir kısmını insan kendi çabasıyla değiştirir, düzeltir. İnsan çok çalışırsa, yükselir, kazanır mutlu yaşar. Hiç çaba
sarfetmeyen kişiler hep yerinde sayar, sonra suçu kadere yükler. Çalışmadan doğada üç yapraklı yonca arayarak şansı arttıramayız.
Yolunuz ve şansınız açık olsun.
Binlerce seneden beri kullanılan şifalı, ÜZERLİK OTU.
Üzerlik otu kimyongillerden bir bitkidir. Tohumu bin yıllardır şifa olarak günümüzde ise ilaç yapımında kullanılmaktadır.
Hititçe “ zeheli “ olarak bilinen bu bitkiden dolayı Devrek ilçesinin önceki adı olan ” Zehelli” bu kelimeden gelmiştir. Üzerlik otu en çok Ankara, Kayseri, Yozgat, Niğde, Konya, Erzincan’da yetişir. Anadolu’da evlerde ölülerin arkasından @ üzerlik otu yakılır. Bu nedenle eski Ören yerlerinde ve mezarlıklarda kalan tohumlardan yetişmiş üzerlik otlarına rastlanır. Anadolu’nun bazı yerlerinde”
yüzerlik “ olarak bilinen bitkinin kendisinden, tohumlarından ve tohumlarından elde edilen yağından faydalanılır. Çeşitli ilaçlarda hammadde olarak kullanılan bitki aktarlarda da kurutulmuş veya tohum olarak satılmaktadır. Üzerlik çayı, tohumları ve yağı çeşitli rahatsızlıklara karşı kullanılmaktadır.
Üzerlik otu ayrıca halk arasında diğer koruyucular, mavi boncuk; at kafası, at nalı, geyik boynuzu, kartal pençesi, öküz boynuzu, yumurta kabuğu, iğde yaprağı, çörek otu ve kuru karanfilin yanında “nazarlardan korunmak “ için de kullanılır. Yaş iken toplanan üzerlik otu muska gibi demet yapılarak evlerin ve iş yerlerinin duvarlarına asılır. Evlerde ve işyerlerinde bir kap içerisinde yakılarak tütsü olarak da kullanılabilir. Yozgat’ta gelin ve damadın üzerine, bazı yerlerde bebek ve çocukların üzerinde tütsü yapılarak dolaştırılır. Bazı yerlerde iri tuz ile karıştırılan üzerlik tohumu yakılarak tütsünün üzerinden nazar olduğuna inanılan kişiler atlatılır. Üzeyir otuyla evlerin tütsülenmesi halinde evde bulunan üç harflilerin ve kötü ruhların kaçacağına dair bir inanç vardır. Ayrıca tütsü kokusuyla zararlı haşerelerinde evden uzaklaşacağına inanılmaktadır.
Son olarak nazarla ilgili bir tekerleme ile bitirelim.
Elemlere fiş, kem gözlere şiş.
Üzerlik çatlasın, nazar eden çatlasın.
Kaynak: İhsan Bulut. Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi yayını.
ZEMHERİ DÖNEMİNE GİRDİK.
Eskilerin “ Zemheri” dedikleri yani “ Karakış” dönemi başlamış bulunuyor. Zemheri kelimesi Arapça “ Zem “ kelimesinden gelmedir, sonradan eklenen “ heri” Farsça’dan gelmedir, uğultu anlamındaki “ harir” kelimesinden türemiştir. Zemheri yani karakış dönemi 22 Aralıkta başlar 30 Ocak’a kadar 40 gün devam eder. Bu sürede hava sıcaklıklarında dalgalanmalar ve ani düşüşler yaşanır.
Zemheri dönemi Antalya’da sağanak yağışlarla başladı, ikindi yağmurlarıyla devam ediyor