BERAT GECESİ: AF VE MAĞFİRET GECESİ
On bir ayın sultanı Ramazan-ı şerifin gölgesi üzerimize düştü. 06 Mart Pazartesi günü akşamı: Nice dini, ahlaki güzelliklerin yaşandığı rahmet ve mağfiret mevsimi mübarek Ramazan ayına adım adım yaklaştığımızı müjdeleyen Şaban ayının 15. gecesi olup, Rabbimizin engin rahmetiyle mağfiret kapılarının ardına kadar açıldığı özel zamanlardan birisi olan Berat Gecesi’ni Yüce Rabbimizin lütuf ve keremi ile pek şerefli ve mübarek olan bu geceyi idrak ve ihya edeceğiz, inşallah. Bu geceye bizleri bir kez daha eriştiren Cenab-ı Allah’a hamd ü senalar olsun.
Bu mübarek gecenin hepimiz ve bütün İslâm âlemi için maddî ve manevî hayırlara bereketlere ve afv ü mağfirete nail olmamıza ve BERATımıza vesile olmasını Cenab-ı Hakk’dan niyaz ederiz. Ve bilhassa idrak ettiğimiz bu mübarek gecenin; çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlara, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere, ümütsüz, karamsar, günleri gafletle geçen kimselere gerçek manada maddi ve manevi bir kandil olması için dua ve niyaz ediyoruz.
Cenâb-ı Hak, bu gece hürmetine aziz Milletimize ve ümmet-i Muhammed’e hayır ve bereket ihsan eylesin. Berat Gecemiz mübarek olsun.
Ruhumuzu inciten her türlü hatadan, yaratılış gayemize ve Rabbimizin rızasına yakışmayan her türlü kötülükten berat etmek için büyük bir fırsat olan Berat gecemiz mübarek olsun. Yüce Rabbimiz her hikmetli işin kendisi tarafından taksim edildiği bu mübarek geceyi, deprem sebebiyle mahzun olan gönüllerimize, acıyla kavrulan yüreklerimize bir teselli ve inşirah, geleceğimize yönelik bir umut vesilesi kılsın. Âmin.
Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği en büyük nimetlerden biri zamandır. Zaman, insanın hayat hikâyesini bütünüyle kuşatan bir imkân ve fırsat alanıdır. Bu sebeple, her ânı kıymetli ve değerlendirilmeye layık eşsiz bir sermayedir. Vaktinin kıymetini bilip onu boşa harcamayanlar, hayatının her safhasında Allah’ın rızasını gözetip Resûlüllah’ın rehberliğine tabi olanlar, Rabbimizin ikramına mazhar olacaktır. Zamanı boşa geçirmek ise bir insan için en büyük ziyan, en büyük hüsrandır.
Biz Mü’minler için elbette bütün zamanlar kıymetlidir; Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle ve kulluk şuuruyla değerlendirilmesi gerekir. Bununla beraber mübarek gün ve geceler; Rabbimizin, ibadetlerimizi kat kat mükâfatlandırmak, dua ve isteklerimizi kabul etmek, bağışlanmamıza imkân tanımak üzere bizlere ikram ettiği özel zamanlardır.
Yılın hangi ayı, hangi günü ve hangi saati olursa olsun kulluk bilinciyle geçirilen her ânımız değerlidir. Fakat bazı vakitler vardır ki ilâhi lütuf zamanları olarak bahşedilmiş, duaların kabulüne ve günahların affına vesile kılınmıştır. Bu zaman dilimleri Allah’ın insanlara olan sonsuz rahmetinin bir eseridir. İşte böylesine kıymetli zamanlardan biri de bu akşam idrak edeceğimiz Berât gecesidir.
Üç aylar, bizi hem ruhen hem bedenen Ramazan’a hazırlamaktadır. Bu ayların başı olan Recep ayı, Regâib ve Miraç geceleriyle bereketlenir. Ortası olan Şâban ayı ise Berât gecesiyle af ve mağfirete açılır.
Berât gecesi, kalbimizin en derin yerinden Rahmân’a doğru bir yol açma vaktidir. Berât gecesi, tövbe etmenin, Rabbimize yönelip rahmet ve mağfiret dilemenin tam vaktidir.
Dolayısıyla bu gece yaratılış gayemizi, kendimize, Rabbimize, çevremize ve bütün mahlûkata karşı sorumluluklarımızı gözden geçirmek ve daha güzel bir hayat adına yeni bir başlangıç yapmak için önemli bir vesiledir.
ALLAH Teâlâ, bu mübarek gecede, kendisine yönelip af dileyen Mü’min kullarına, cehennemden kurtuluş beratı verir.
Hz. Âişe (R.Anha) validemiz şöyle demiştir: Bir gece Resûlullah (S.A.V.) Efendimizi yanımda olmadığını görerek dışarı çıkıp aramaya koyuldum. Ararken O’nu Bakî’ mezarlığında, başını göğe kaldırmış, dua eder vaziyette buldum.
“أكنت تخافين أن يحيف الله عليك ورسوله  = Allah ve Rasûlünün sana haksızlık etmelerinden mi korkmuştun?” Buyurdular. Bende dedim ki:
- Ya resûlellah! Hanımlarından birisinin yanına gittiğinizi zannetmiştim. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz, hem Hz. Âişe (R.Anha) validemizin merakını gidermek hem de Allah’ın rahmetinin bu gece ne kadar geniş olduğunu anlatmak için şöyle buyurmuştu
إن الله عز وجل ينزل ليلة النصف من شعبان إلى السماء الدنيا فيغفر لأكثر من عدد شعر غنم كلب
“Şaban ayının yarısına denk gelen bu gece, Allah dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Kelb kabilesinin koyunlarının yünlerinden daha fazla sayıda insanı affeder.”
Hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de, ebedi kurtuluş beratını alanların ahiretteki durumu şöyle anlatılır:
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ. إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ. فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ. فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ.
“İşte o vakit, kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki, ‘Alın kitabımı okuyun; Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.’ Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir; yüce bir cennettedir.” 
Bu ayet-i kerimeden öğreniyoruz ki Allah’ın rızasını kazanıp cennetine kavuşmak, dünyadayken ahiret için hazırlık yapmakla; iman, ibadet ve istikamet üzere hayat sürmekle mümkündür.
Cenâb-ı Hakkın bize lütfettiği bu özel fırsat ve bereket ayları, geçmişin muhasebesini ve geleceğin planlamasını yapacağımız tefekkür vakitleridir. Nefsimizin bitmek bilmeyen isteklerine göre değil, Rabbimizin rızası doğrultusunda yaşamaya azmedeceğimiz karar vakitleridir. Hata ve günahlarımızdan tevbe edip, Rabbimizin af ve mağfiretine sığınacağımız dua ve niyaz vakitleridir.
Nitekim Hz.Ali (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bize şu tavsiyede bulunmaktadır:
إذا كانت ليلة النصف من شعبان فقوموا ليلها وصوموا نهارها فإن الله ينـزل فيها لغروب الشمس إلى سماء الدنيا فيقول ألا من مستغفر لي فأغفر له ألا مسترزق فأرزقه ألا مبتلي فأعافيه ألا كذا ألا كذا حتى يطلع الفجر.
 “Şaban ayının yarısı, on beşinci yani Berat gecesi olduğu zaman kalkınız, o geceyi ibadetle geçiriniz, gündüzünde de oruç tutunuz. Çünkü Cenab-ı Hak, güneşin batmasıyla birlikte rahmet ve ihsanıyla, gufran ve inayetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle buyurur: Günahlarının bağışlanmasını isteyen yok mudur? Onu bağışlayayım. Rızık isteyen yok mudur? Onu rızıklandırayım. Bir derde düşen yok mudur? Ona afiyet vereyim, o dertten kurtarayım. Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu? Ve bu hitap fecir doğuncaya kadar devam eder.”
Berat, kurtuluş müjdesidir. Kulluk bilinciyle hata ve günahları terk ederek Allah’ın lütfuyla affa mazhar olmaktır. Zihni ve gönlü kirleten, hayatı anlam ve amacından uzaklaştıran her şeyden Yüce Allah’a sığınmaktır. O’nun rızasına uygun olmayan tüm arzu ve davranışlardan uzak olmaktır. Hayatı, her şeyi bilen, gören, işiten kudret sahibi yüce Allah’ın varlığının idraki ve O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşamaktır.
Ramazan ayının habercisi olan Berat gecesi bizlere sorumluluklarımızı hatırlatır. Bencillik, kibir, haset, tamahkârlık gibi duyguların hayatı çepeçevre kuşattığı, insanî değerlerin ve ahlakî erdemlerin örselendiği bir çağda arınmanın yüceliğine işaret eder. İnsanı, esaretten asalet ve özgürlüğe, cehaletten bilgi, hikmet ve irfana kavuşturan hakikatlerle tanışmaya davet eder.
Bu geceyi vesile kılarak, hayatımızı bizi yüceltecek ve yükseltecek olan salih amellerle güzelleştirelim. Zira salih amel bilinci bizi her türlü kötü duygu ve düşüncelerden koruyan güçlü bir kalkandır. Bu meyanda Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de:
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha da fazlasını verecektir…”   Buyurarak güzel davranışın kendi katındaki değerini ve önemini hatırlatır.
Yüce Rabbimizin af ve mağfiret gecesi olan bu geceyi samimi tevbelerimizle günahlarımızdan arınacağımız, dualarımızla umudumuzu yeşerteceğimiz bir kurtuluş ve diriliş gecesi yapalım. Hz. Aişe (R.Anha) validemizden rivayete göre Sevgili Peygamber (S.A.V.) Efendimizin secdede yaptığı ve bizlere de tavsiye ettiği:
                أَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عِقَابِكَ.  وَأَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ.  وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ جَلَّ وَجْهُكَ.  لاَ أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ.  أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلَى نَفْسِكَ.
“Euzü bi afvike min ikabik. Ve euzü birızake min sehatik. Ve euzü bike minke celle vechük. La uhsî senaen aleyk. Ente kema esneyte alâ nefsik.”
ALLAH’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyor; senden yine sana sığınıyorum. Zatın yücedir. Sana karşı senayı sayıp bitiremem. Sen kendini nasıl sena ettinse öylecesin.”  Duası ile Rabbimizden af ve mağfiret niyaz edelim.
Yüce dinimiz İslam’ın hayat veren ilkelerinin rehberliğinde, ma’rufu, saygıyı, sağduyuyu merkeze alan kuşatıcı bir yaklaşımla daha güzel bir hayatın ve dünyanın inşası için hep beraber gayret edelim.
Bu mübarek geceyi değerlendirmenin en temel şartı; hayatın karmaşasından biraz olsun kendimizi kurtarıp kulluğumuzu sorgulamaktır. Ne ile meşgulüm, hangi uğurda yaşıyorum, niyetlerim ve amellerim beni nereye götürüyor diye kendimize sormaktır. İç dünyamıza dönmek, geçmişimizin muhasebesini yapmak, tefekkür etmektir. Rabbimize itaatkâr bir kul ve iyi bir insan olmaya söz vermektir. Nefsimizin esaretinden kurtulmak, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duymaktır. İşte o zaman bu gece bizim için gerçek manada bir fırsata dönüşecek ve kurtuluş beratımız olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak Peygamberimize hitaben şöyle buyurmaktadır:
وَإِذَا جَاءَكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: ‘Selam size! Rabbiniz merhamet etmeyi bir lütuf olarak kendine yazdı. Gerçek şu ki, sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da ardından tövbe edip kendisini düzeltirse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”
Ebedi hayatta kurtuluş beratını alabilmek için bu gecenin feyzinden ve bereketinden istifade edelim. Her nefes alıp verişimizde Allah’ın rızasını gözetelim. Ömrümüzü Kur’an ve sünnet ölçüsüne göre şekillendirelim. Unutmayalım ki, kulluk şuuruyla geçirilmeyen her ânımız bize zarar ve ziyan olarak geri dönecektir.
Bu gece, Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللهِ إِنَّ اللهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ.
“De ki: Ey kendilerinin aleyhine haddi aşan, aşırı giden kullarım! ALLAH Teâlâ’nın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü hiç şüphe yok ki, ALLAH Teâlâ bütün günahları bağışlar, affeder. Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir.”  Ayet-i kerimesinin ifade ettiği mağfirete mazhar olma fırsatıdır.
Öyleyse gafletle geçen yıllarımızın affı ve günahlarla kirlenen kalplerimizin arınması için bu geceyi büyük bir tefekkür ve kapsamlı bir muhasebeye vesile kılalım.
Bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız bütün hatalardan ve işlediğimiz günahlardan samimi pişmanlıklarla tövbe ederek bir daha aynı yanlışlara yaklaşmama azmi ve bilinciyle af dileyelim.
Bu gecede, iyilik, huzur, güven ve merhametin hâkim olduğu bir dünyanın inşası, bütün insanlığın manevi diriliş ve ahlaki yükselişi için Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyenin rehberliğinde çalışma sorumluluğumuzu gözden geçirelim.
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
وَلاَ تَيْئَسُوا مِنْ رَوْحِ اللهِ إِنَّهُ لاَ يَيْئَسُ مِنْ رَوْحِ اللهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الكَافِرُونَ
“… Ve sakın ALLAH Teâlâ’nın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü ALLAH Teâlâ’nın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser.” 
Evet, Allah’a inanan ve O’na sığınan bir Mü’minin gönlünde umutsuzluğa yer yoktur. Zira umuttur insanı yaşatan. İyi ve güzel olanı ummaktır hayata bağlayan. Umut, asla gerçeklerden kaçış değildir. Bilakis umut, tam bir teslimiyetle Allah’a dayanmak, sımsıkı bir şekilde azme sarılmak, hikmete râm olmaktır. Geçmişin acılarını unutmadan kararlılıkla ayağa kalkmak, istikbali bugüne çağırmaktır. Dertlerimiz ne kadar büyük, sıkıntılarımız ne kadar fazla olursa olsun kâinatın yegâne yaratıcısı olan Rabbimizin rahmet ve mağfiretine sığınmaktır umut. Varlık âleminde hiçbir şeyi başıboş bırakmayan hikmet ve kudret sahibi Yüce Mevla’mızın inayet ve keremiyle nefes almak, huzur ve güven bulmaktır umut.
Aynı Allah’a, aynı peygambere, aynı kitaba inanan, aynı kıbleye yönelen Müslümanlar, birbirinin umududur. Her bir Müslüman, kardeşinin acısını kendi acısı bilir. Kardeşinin kederini kendi kederi görür. Bu bilinçle darda kalan kardeşinin yanında olur. Sıkıntıyla örselenen ruhuna dokunur, garipleşen yüreğine derman olur. Kardeşinin emaneti olan öksüz ve yetim yavrusuna uzanan bir şefkat eli, ona kol kanat geren bir koruyucu olur.
İnanıyoruz ki her karanlık gecenin nurlu bir sabahı vardır. Yaşadığımız sıkıntılar da son bulacaktır Allah’ın izniyle. Zorluklara:
حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ. نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ.
“Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!”   O ne güzel mevlâdır, O ne güzel yardımcıdır!”  diyerek göğüs geren, Allah’a olan sevgisinden ve güveninden güç alarak daima dimdik duran aziz milletimiz, bu günleri de aşacaktır inşallah. Yeter ki bizler, imanımızın gereği umut ve güveni, birlik ve beraberliği, muhabbet ve samimiyeti kuşanalım. Rabbimize dayanarak, kendimize güvenerek, kardeşlerimizle yardımlaşarak bu zor günlerin üstesinden gelmek için çaba gösterelim.
Yazımızı, Bera b. Âzib (R.A.) rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bize öğrettiği şu duayla bitiriyorum:
اَللَّهُمَّ أَسْلَمْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ لَا مَلْجَأَ وَلَا مَنْجَا مِنْكَ إِلَّا إِلَيْكَ اللَّهُمَّ آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ
“ALLAHmme eslemtü nefsî ileyke. Ve veccehtü vechî ileyke. Ve fevvaztü emrî ileyke. Ve elce’tü zahrî ileyke rağbeten ve rehbeten ileyke. Lâ melce’e ve lâ mencâ minke illâ ileyke. Âmentü bikitâbike’llezî enzelte ve nebiyyike’llezî erselte. = ALLAH’ım, nefsimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana bıraktım. Sırtımı Sana dayadım. Senden hem rahmetini umuyorum, hem korkuyorum. Senden sığınacağım ve kurtuluş bulacağım yer, Senden başkası değildir. İndirdiğin kitabına inandım. Gönderdiğin Peygamberine îmân ettim.’ 
Bu duygu ve düşüncelerle başta aziz milletimiz olmak üzere, tüm İslâm âleminin Berat Gecesi’ni tebrik ediyorum. Bu mübarek gece vesilesiyle, milletimizin her türlü dert, sıkıntı, musibet ve hastalıklardan berî olmasını diliyor; bu gecenin dünyada her türlü musibetten ve ahirette her türlü azaptan kurtuluşa, yeryüzünün sekinetine, bütün insanlığın huzur ve iyiliğine vesile olmasını, Ramazan ayına, günah yüklerimizden arınmış olarak girebilmeyi, hesap gününde kurtuluş beratını alanlardan olmayı Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.