21. yy ikinci çeyreğine girdiğimiz şu günlerde hepi topu 360 km2 lik bir dar bir sahil şeridine sıkışmış olan iki milyonu aşkın Gazze halkı tamı tamına bir yıl üç ay boyunca mütemadiyen bombalandı. Hemde en son teknoloji ürünü silahlarla havadan ve karadan olmak üzere. Gökten yağmur yerine bombalar yağdı. Taş üstünde taş, baş üstünde bırakılmadı. Çoğu kadın ve yaşlılardan oluşan ve her türlü savunmadan mahrum bir halk dünyanın en güçlü orduları tarafından adeta linç edildi. Dünya bugüne kadar böyle bir vahşete tanık olmadı. Bir halka dünyanın gözü önünde soykırım yapıldı. Türkiyenin dışında hiçbir devlet ciddi bir tepki vermedi, veremedi. Bırakın tepki vermryi çoğu alenen yada el altından bu katliama ve soykırıma destek verdi. Bunların arasında ne yazık ki zengin ve fakat hain bir takım Arap rejimleri de vardır. Vahşetin boyutu o kadar büyük ki Gazzeye saldırının başladığı tarihiten bugüne atılan bombaların tahrip gücü bir buçuk milyon ton atom bombasına eşittir. Halbuki Hiroşima ve Nagazakiye atılan bombalar sadece 100 kg civarındaydı. Üstelik bu bombalar sıradan konvansiyonel bombalar değil, çoğu seyreltilmiş nükleer silah özelliğe sahiptir. Bu silahların ileride nasıl bir çevresel hasar bırakacağı henüz bilinmemektedir. Yıkımın boyutu o kadar büyük ki, yıkılan binalardan oluşan molozların temizlenmesi için en iyi ihtimalle 20 yıllık bir süre gerekmektedir.

Yapılan ateşkes geçici bir karakter arzetmektedir. Yani ateşkes pamuk ipliğine bağlıdır. İsrail rehineleri teslim aldıktan sonra bombalamaya her an başlayabilir. Çünkü İsrail uluslarası hukukun gerektirdiği kanun ve kuralları hiçe saymaktadır. Şu birkaç günlük ateşkes dahi Gazzede tarifi imkansız ama buruk bir sevinç yaratmıştır. Ellerinde bulunan imkanlar dahilinde ve çoğu kadın, çocuk, yaşlı ve hasta insanlar yaya olarak kilometrelerce yol yürümek zorunda kalmaktadırlar. Fakat vardıkları yerde çoğu bir enkaz yığını ile karşılaşmaktadırlar. Elbette bu çok ağır bir travmadır. Gazzeliler ölümü adeta ayakta ve kanlı canlı yaşamaktadırlar. Lütfen bir kaç dakikalığına kendinizi bir Gazzelinin yerine koyun. Yaklaşık 80 yıl boyunca 360 km2 bir açık cezaevine kapatıldınız. Bu da yetmedi birgün geldi dünyanın en gelişmiş teknoloji ürünü bombalarla birbuçuk yıl boyunca sürekli bombalandınız. Çoluğunuzu, çocuğunuzu, akrabalarınızı, komşularınızı, umut bağladığınız önderlerinizi kaybettiniz. Yerinizden yurdunuzdan sürüldünüz. Birbuçuk yıl boyunca aç susuz, evsiz barksız, parasız pulsuz, kimsiz kimsesiz, doktorsuz ilaçsız derme çatma çadırlarda yada açık havada, ya beyin delen güneşin altında yada dondurucu soğukların, yağmurun çamurun, tozun toprağın altında yaşamak zorunda kaldınız. Kundak çocuklarının çadırlarda donduğuna şahit oldunuz. Zalim İsrail’in acımasız ambargosu yüzünden yardım tırlarının Gazzeye sokulmaması yüzünden insanların açlıktan yada salgın hastalıklardan kitleler halinde can çekişe çekişe ölümüne tanıklık yaptınız. İşte bu haleti ruhiye içerisinde daha önce doğup büyüdüğünüz ata baba yurduna bir umut döndünüz ve karşınızda ev, yurt yerine simsiyah bir enkaz yığını ile karşılaştınız. Siz olsanız ne yapardınız, neler düşünürdünüz? İşte Gazze bu halde iken. Trumpın iktidara gelmesi ile Amerika’nın Gazze politikası da netleşmeye ve yeniden şekillenmeye başladı. Amerika Trumpla birlikte bundan böyle daha saldırgan ve daha agresif bir politika izleyecektir. Trump maslesef çok dengesiz ve öngörülemez, gelgitli bir insandır. Dünyayı büyük bir şirket olarak algılamakta ve olaylara bu gözle bakmaktadır. Danimarka’ya, Panama’ya ve Kanada’ya karşı sergilediği tavırlar alışılmış diplomasi dilinin çok ötesindedir. Trump adeta dünyayı ben yarattım mantığı içerisinde hareket etmektedir. Elbette bu çok tehlikeli bir gelişmedir. Trump bir sarı öküz gibi dünyayı boynuzu üzerinde silkelemek istemektedir. Avrupa ise tarihinin en güçsüz, en sönük dönemini yaşamaktadır. Avrupa bugün lider sıkıntısı çekmektedir. Avrupa savunması büyük zaafiyet yaşamaktadır. NATO artık bir Atlantik Paktı olmaktan çıkmış bir Amerikan savunma teşkilatı haline gelmiştir. NATO yeni üyeler alarak genişlemiş fakat bu genişletmeye paralel bir askeri donanıma henüz erişememiş durumdadır. Bu durum parayı verene düdüğü çalma yani Trumpa tek taraflı ve keyfi kararlar alma imkanını tanımaktadır.

   Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü iki yıllık acımasız savaş Rusya’nın uluslarası politikada dengeleyici ve caydırıcı rolünü azaltmıştıır. Rusya şimdilik kabuğuna çekilmek zorunda kalmıştır.

Çine gelince, Çin son otuz yılda ve Amerika ve Batının da direkt yada dolaylı ekomomik ve siyasi desteği ile bugün bir dünya süper gücü haline gelmiştir. Gelinen noktada Çin bir çok konuda dünya lideridir. Fakat Çin dünya siyasetine hala daha çok ekonomik bakış açısıyla yaklaşmaktadır.

Çin batının yarattığı fakat henüz dişini göstemeyen bir Frankeştayna benzemektedir. Kore Savaşından bu yana henüz daha ciddi bir savaş tecrübesi yaşamamıştır. Çiniler bir asker millet değildirler. Çok kalabalık ve teknolojik olarak donanımlı, nükleer bir güç olan Çin askeri bakımdan henüz kendisini dünya piyasasına sürmemiştir. Çinin askeri alanda ve uluslarası düzeyde neler başarabileceği ve nasıl bir tepki vereceği merak konusudur. Çin tıpkı Sarı Nehir gibi durgun akan bulanık bir suya benzemektedir. Halihazırda Amerika dünyaya meydan okuyan sarhoş bir kabadayı ve İsrail ise bu kabadayının ortadoğudaki kolpacısı rolünü oynamaktadır. İşte Trump bu aşamada ağzındaki baklayı çıkarmıştır. Daha henüz rehine değişimi dahi tamamlanmadan Trump bu konudaki niyetini açıkça beyan etmiştir. Trump Gazze Şeridinin Gazzelilerden arındırılmasını, buraların Amerikan şirketlerine ve güvenliğinin Amerikaya devredilmesini planlamaktadır. Dolayısıyla Amerika burada kendisine yeni bir eyalet kurmayı düşünmektedir. Gazze şeridini ileride Kızıldenize bağlayacak yeni bir kanal inşa edilerek Süveyşe alternatif yeni bir su yolu inşa etmek istemektedir. Ayrıca doğu Akdenizdeki petrol ve doğalgaz yataklarının kontrolü de bu sayede güvence altına alınmak istemektedir. Diğer taraftan gerek Musul Kerkük ve gerekse Hasekedeki petrolün, ayrıca Katar doğalgazının Suriyenin güneyinden Gazzeye bağlanması, böylelikle Yumurtalık boru hattının dolayısıyla Türkiyenin devre dışı bırakılması da projeler arasındadır. Bütün bu projelerin yürütülmesinde gardiyan devlet olarak İsrail tayin edilmiştir. Fakat İsrail bu nüfus yapısı ve ekonomik büyüklüğü ile bu görevi deruhte etme kabiliyetine haiz değildir. İsraile bir şerik gereklidir. Aslında arkasındaki batı desteği olmasa ortada İsrail diye bir devlet kalmaz. Doğrusu İsrailin gücü siyonist propopandistler tarafından çok abartılmaktadır. İsrailin cepheye asker göndermekte dahi zorlandıği unutulmamalıdır. Son günlerde İsraili terkeden İsrail vatandaşlarının sayısında büyük bir artış vardır. Bir çoğu da ülkeyi kalıcı olarak terketmektedirler.

İşte bu aşamada İsraile en uygun ve en yararlı ortak olarak Kürtler seçilmiştir. İsrailin sinsi sinsi Golan hattından Suriyeyi işgal etmesinin sebebi budur. İleride İsrailin Şamı dahi işgal etme niyeti ve ihtimali gözardı edilmemelidir. Bu sayede Kürdistan uydu devletinin Akdeniz havzasına İsrail üzerinden bağlanması planlanmaktadır. Bu sayede Judao Kürdistan ile İsrailden mürekkep büyük bir İsrail devleti hayatiyet kazanacaktır. İleride ehlileştirilmiş İran ile AB ye ve NATO ya alınmış Ermenistan ve Gürcistan da devreye sokulabilir. Böylece bölgenin iki önemli gücü olan Türkiye ve Rusya Batı emperyalizmi tarafından nefes alamayacak konuma gelecektir. Türkiyenin olayı bu şekilde okuması ve Gazzeyi bu bağlamda değerlendirmesi gerekir. Bizim için Hatay ne kadar önemli ise Gazze de o kadar önemlidir. İleride Gazzenin geleceği belirlenirken Türkiye masadaki yerini almalıdır. Behemehal Gazzenin asıl sahiplerinin Gazzeden sürülerek Gazzenin bir Amerikan toprağı yapılmasının önüne geçilmelidir. Bu mesele salt Gazze meselesi değil, Türkiye için bir hayat memat meselesidir.

Gazze iç siyasete alet edilmemeli, hamaset konusu yapılmamalıdır. Gazze sadece iktidar tarafından değil muhalefet tarafından da Türkiyenin temel meselelerinden birisi olarak mütalaa edilmelidir. Türkiye açısından Kuzey Irak ne ise, Suriye ne ise Gazze de odur.

   Hinterlandını koruamayan bir ülkenin ayakta kalması mümkün değildir. Doğu Akdenizin anahtarı Gazzedir.

ADEM ULUÇAY

   ORMANLARIN KRALI ASLAN

    Eskiden ormanların kralı “ Aslan” diye anlatılırdı. İnsanlar da yakınlarını övmek için “ aslan oğlum, aslan torunum, aslan bacanak “derlerdi.

Kendini güçlü göstermek isteyen insanlar soyadı olarak “ Aslan” soyadı alırlardı. Hayatta bazen “ pısırık, korkak insanların aslan” soyadı aldığını görürüz. İnsanlar arasında, insanları hayvanlara benzetme olayı vardır. İnsanlar için “ aslan gibi cesur, tilki gibi kurnaz, yılan gibi sinsi, kaplumbağa gibi yavaş, tavşan gibi kaçar…” derlerdi. Eşek ve köpek ise hakaret aşağılama için kullanılırdı.

   Günümüzde ortalıkta pek aslan gibi cesur ve güçlü insanlar yok, piyasada tilki gibi kurnaz, çakal gibi uyanık, kalleş “ insanlar gittikçe çoğalmaktadır. Artık aslanları kedi gibi yöneten tilki gibi kurnaz insanlara her yerde rastlayabiliriz.

   HAYAT GÜN GÜN ZORLAŞMAKTA

   Hayat gün gün zorlaşmakta ve karmaşık hale gelmektedir. Bizim insanımız bu kadar karmaşık ortama ve geometri soruları gibi zor sorunları çözmeye hazır değildir.

  Ekonomik krizin getirdiği sosyal ve ekonomik sorunlar nedeniyle insanlar şaşkın duruma düşmüşlerdir. Alışık olmadığımız olaylar ve sorunlar karşısında birçoğumuz afallamış ne yapacağını şaşırmıştır. Beklemediğimiz olaylara öküzün trene baktığı gibi şaşkın olarak bakmaktayız. Z kuşağına göre gelişen hayat koşulları 1945 sonrası doğan büyüklerimizi  “ şaşkın” hale getirmiştir. İnsanların geleceğe dair güveni kalmamıştır.

    Yeni kuşakları anlamaya çalışarak, bazı olaylar karşısında sabırla bekleyerek yeni hayata uyum sağlamaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.

 HAYATTA KÖTÜLÜKLER

   Hayatta kötülükler ve ihanetler insanlara çok uzaklardan gelmez. Ağacı kesen baltanın sapı kendi dalından olabilir.

   Kuru fasülyenin kurdu kendi karnından çıkar. Tarihte kralları tahtından devirenler yeğenleri veya etrafındaki kişilerdir.

Atalarımız ;   - düşmanım yok diye böbürlenme, anan doğurmuştur” diye abartılı bir söz söylemişlerdir. Tarihte ve hayatta “ kardeş kavgaları” çok yaygındır. Onun için yakın akrabaların birlikte” ticari ortaklıklar, işyerleri, taşınmaz mal almalarını ve işletmeleri” her zaman kötü sonuçlar doğurabilir. Eski insanlar çok yakınların “ ortak ekmek yırtışmasını “ istemezler. “Herkesin kapısı ve ekmeği ayrı olsun” derler.

   İhanetsiz, kötülüksüz, mutlu ve keyifli yaşamın sırrı “ hayat bilgisi” veya atasözleridir. Atasözlerini okuyan, bilen insanlar eski insanların hatalarını yapmazlar.

 İNSANI MUTSUZ EDEN

   İnsanı mutsuz eden sevgisizlik, huysuz ve geçimsiz eden ise iletişimsizliktir.

   İnsanlar için en büyük eziyet ise değersizlik, kabul ve itibar görmemektir. Evlerde itibar gören sokak kedilerinin ne kadar mutlu ve evin lideri olduğunu görürüz. Sevgi ve itibar insanları mutlu eder ve insanları sevecen ve sempatik yapar.

   Sevgisiz büyüyen insanlar hayatları boyunca mutsuz ve eksik yaşarlar.

   NEDEN ?

   Kentleri güzelleştiren, sanatçılarım eserlerini sergilemelerini sağlayan heykellerin, kolunu, bacağını, kafasını kıran bu insanlar nasıl bir kişilik yapısındadır?

   Biz bunlarla aynı ortamlarda, aynı yasal haklarla yaşıyoruz! Senin, benim, çocuklarımızın, çok kültürlü, saygılı ve duygusal olmalarının bu insanların yaptıkları karşısında bir önemi var mı?.

Hepimiz kötü insanları görmemeye; güvenli evler, kameralar arkasında kalın duvarlar ve demir/ çelik kapılar arkasına saklanarak ve kendimizi güvende hissederek, önce kendimizi sonra toplumu kandırıyoruz. Hepimiz kötü insanlardan ve kötülüklerden kaçarak kurtulmaya çalışıyoruz, bunun çıkar yol olmadığını hepimiz biliyoruz ama başka bir çare bulamıyoruz.

   Ülkemiz teknolojide ve bilimde Avrupa’ya koşarken oradaki güvenlik önlemleri ve kurallar ülkemizde neden alınmaz ve uygulanmaz.

   OTOMATİK VİTESİN MUCİDİ - AMERİKALI SANILAN MUCİT ASLINDA KAYSERİLİ!

   1895'de Kayseri'nin Muncusun (Güneşli) köyünde fakir bir Ermeni ailesinden doğan, 1979 tarihinde Amerika'nın Ohaio eyaletinin Clevland kentindeki evinde vefat eden Asadur Sarafyan'ın dikkat çeken yaşam hikayesi… Amerika'da Oscar Banker olarak bilinen Sarafyan, otomobillerin otomatik vitesinin mucididir…

Asadur Sarafyan

Kayserili mucit Asadur Sarafyan, Anadolu'nun Kayseri iline bağlı eski adıyla Muncusun olan şuan ise Güneşli Mahallesi olarak bilinen köyde doğup büyüyen bir yetenek. Genç yaşta eğitim için Talas'taki Ermeni okuluna yazılan Asadur, İzmir'de öğretmenlik yapan ablasının yanına gitmek istese de annesinin ısrarıyla eğitimini tamamlamaya karar verir. 1913'te, sadece 50 dolarla Amerika hayallerini gerçekleştirmek üzere İzmir'den ayrılan Asadur, Panonia adlı göçmen gemisiyle uzun bir yolculuktan sonra 1914'te New York'a ulaşır. İlk olarak Brooklyn'de kalan genç mucit, daha sonra Chicago'ya yerleşir ve marangozluk yaparak geçimini sağlamaya başlar. Asadur, iş dünyasına desinatör olarak adım atar ve Mitchell Motor Company tarafından fark edilerek çırak olarak işe alınır. Makine mühendisliği konusundaki ilgisini sürdüren Asadur, Racine Tool & Machine Company'de çizimler yaparak başlar. Bir olay, genç mucidin hayatını değiştirir; bir makineyi çalıştıramayan firma zor durumda kalınca, Asadur devreye girer ve başarılı bir şekilde problemi çözer. Bu olay, Asadur Sarafyan'ın makine mühendisliği kariyerine yön verir. Otomatik araba vitesini icat eden Asadur, bu buluşuyla General Motors'un dikkatini çeker ve otomatik vites, önce otobüslerde sonra tüm araçlarda yaygın olarak kullanılmaya başlar. Ayrıca, helikopter vitesi gibi bir dizi önemli icada imza atan Asadur, Amerikan Ordusu için de çeşitli sistemler geliştirir.

   Sarafyan'ın buluşları arasında havalı direksiyon, gaz pompası, hidrolik fren sistemi gibi pek çok otomotiv yeniliği bulunmaktadır. Ayrıca, portatif elektrikli testere, pres sistemleri, matbaa makineleri ve kompresörle çalışan otomatik şırınga gibi sağlık sektöründe de devrim niteliğinde buluşlar yapar.

Hayatının sonuna kadar orta halli bir yaşam süren Asadur Sarafyan, 2 Ocak 1979'da Ohiodaki evinde kanserden hayatını kaybederken, adına 400'e yakın patent kayıtlıdır. Dünya, onu Oscar Banker olarak tanısa da, o mütevazılığını kaybetmeyen gerçek bir Anadolulu deha olarak hatırlanır.

YORULDUM.

Artık ben de sıkıldım güçlü görünmekten,

İçim düğüm düğümken

başka düğümleri çözmekten...

Herkese yetişmekten

ama hep kendime geç kalmaktan...

Eskiden olsa bir şekilde yakasından tutardım hayatın,

Ama şimdi tutunduğum her hayat

elimde kalıyor...

Ya benim gücüm tükenmiş,

ya da hayatın karşıma çıkardığı

yürekler çok acımasız...

Haketmeyenler en konforlu kalplerde sefalarını sürerken,

Nedense ben hep iyi halden

tahliye ediliyorum.

NAZIM HİKMET