KAŞ  Halk Eğitim Merkezi – Yüksek Türkçe Kursu

Her Çarşamba saat 9:30`da Helmer Bey, Christina, Danielle, Eva, Rita, Tine ve Uta Hanımlar Halk Eğitim Merkezinde (HEM) buluşup öğretmen Aydın Duman ile yüksek Türkçe kursunda çalışıyorlar. Ankara Üniversitesi „Tömer“ yabancılar için Türkçe ders ve çalışma kitaplarıyla çalışıyorlar. Bu kitaptaki konular bazen çok zor ama öğrenciler beraber çözebilir. Maalesef öğrendiği dilbilgisi konuşarak ender kullanılır, dolayaısyla Aydın Bey herkez memnun olduğu için bir çözüm buldu. Derste hem kitap ve dinleme kayıtlarla çalışıyor hem de ev ödevi olarak farklı metinler yazıyorlar, öğrenciler.

Bu metinlerden „Kaş Aydın Haber`de“ bir kaç örnek okuyabilirsiniz.

HEM 2007`den beri Kaş`ta yabancılara Türkçe kursları veriliyor. Bu sene dört farklı seviye kursu var. Yaz tatilinden sonra kurslar başladı ve Haziran`a kadar sürecek. Öğretmen Aydın Bey`den önce Erdal Bey yüksek kursta öğretmenlik yaptı ama Ilköğretim okulunda ona ihtiyaç olduğundan dolayı kursu bırakmak zorunda kaldı. Erdal Bey dedi: „Yabancılarla çalışmak benim için çok güzel ve enteresan bir ecrübe oldu. Yabanci öğrencilere teşekkür ediyorum.“ Öğrenciler Erdal Bey`e teşekkür eder.
„Bu kurs hayatımızı kolaylaştırıyor ve kursta yeni arkadaşlar ediniyoruz“, diyor Helmer Bey. Yabancı dil kursu hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, HEM`e uğrayabilirsiniz.
 
Öğrencilerin metinleri:

Kaş benim için nedir?

1983 yılında tahsil bitikten sonra eşim ile Kaş`ı ilk defa gördüm ve beğendim. Ama 20 yıldır hiç dönmedim. Almanya`da bir yaşantı kurduk, üç çocuk büyüttük, çok fazla çalıştık ve büyük bir ev aldık. Dünyada gezdık ve farklı yerler gördük. En sonunda ben hasta oldum ve pek mutsuz kaldım. Sanki bu benim hayat değildi ve beni kayboldum. 2003 yılında biz yine Antalya bölgesinde gezmeye karar verdik ve Kaş benim aklima geldi. Bu sefer Kaş görünce hemen aşık oldum, ben çok iyi hissettim, benim en sevdiğim yer buldum. Almanya`da Kaş`ı özlemesi nedeniyle paskalya tatilde yine döndük ve küçük bir ev aldık. Her tatilde Kaş`a gittik ve burada derin nefes aldım ve ruhum rahatladı. Aklıma geldi ki gençken bize bir ruha vardı, biz deniz kılısında balıkçı gibi yaşamak istedik… ve 2006 bizim Almanya`daki yaşantımızın devam etmemeği karar verdik. Oradaki evimiz sattık, işi bıraktık ve 2007 Kaş`a taşındık. Benim en mutlu zaman başladı. Kendime buldum, yaratıcılığım buldum ve onu yaşamaya başladım. Kaş`ta rahat ve özgür yaşıyorum, Kaş benim için dünyanın en güzel yer, Kaş benim cennetim, benim memleketim. Ama öbür tarafta merak ediyorum: bu rahatlık ve özgürlük kalıcak mı? Bu güzelik yıkılacak mı? Bakalım ne olacak. Ben her günün tadını çıkarmaya çalışıyorum.

Kompozisyon / Konu: Kaş

Kaş Fethiye ile Finike arasında bulunan turistik bir kasabadır. Yunan adası Meis`in tam karşısında. Kaş yürüyüş, yamaparaşütü, dalış ve „gulet“teknelerle turlar için ideal bir yerdir. Bunları turistik danışmadan öğrenebilirsin! Ama tabii, Kaş`a benziyen daha turistik yerler var Türkiye`nin batısında. Kaş`ın özellkleri hangisinde var? Neden Marmarıs çevresinden buraya taşındım? Bazen ziyaretçiler şöyle söylüyorlar: „Kaş`ı bir defa gördüğünde – Kaş`a bayılırsın, bir daha dönmeyi istersin!“ Ama hiç dönmekistemeyenler var tabii- çünkü büyükturistik eserler Kaş`ta yok!
Yani diskolar, büyük „Allinclusive“ oteller, büyük plajlar ile çakılsız kum olmadığı için.
Bunu beğenmeyen başka yerlere gidebilir… Side, Beldibi, Alanya v.s.
Ama Kaş romantik dar sokakları, cumbalı eski rum evleriyle gezmeyi ve görmeyi sevenlere tam bir göz ziyafeti verecektir. Ama bunun dışında benneden Kaş`ta kaldım ve dokuz yıl önce buraya taşındım? Tabii – doğru siz tahmin edersiniz… aşk için! Ben akşamları şu dar yokuşları gezerken eşim ile tanışmıştım… Bundan sonra ben Kaş`ı gittikçe… daha fazla sevmeye başladım! Akşamları mehtapaltındagezerken Kaş`ın özelliklerini keşfediyordum… Kaş`ı arabayla değil, yürüyerek gezip dolaşmalı! Ancak o zaman tadını yudum yudum çıkarabilirsiniz! Bence çok olumlu özellikler var Kaş`ta! Kaş son zamanlarda biraz değişmiş olmasına rağmen hala sakin dinlendirici bir yer… Deniz kenarında balık tatabilirsin, Likya yolunda maceralı gezebilirsin, gizli koylarda teknelerkiralayıpkullanabilirsin!
Ayrıca unutuklmaz başka özel bir olay var Kaş`ta: (Hangisi…?) Açık hava tiyatrosunda her sene olağanüstü sevindirici bir projet var: Bence bu unutulmaz bir olay…! Ağaçlarından arkasında, beyaz bir ay doğduğunda eski tiyatrodaki taşlara oturup, sahnedeki piyano konserini dinlerken, Kaş`a bayılıyorsun… eminim!
Kaş hakkında olumsuz eleştirileeer var mı? Tabii var… Çok fazla yeni ev blokları, her zaman merkezinde fazla arabalar, Eski Liman yanındaki büyük park yeri… falan filan…! Ama buna rağmen bence Kaş yaşamak için nadir özel bir yer!
Siz, lütfen, gözünüz gibi bakın!

Teufelsbrück (Şeytan Köprüsü)

Hamburg`da „Flottbek“ çayı, „Elbe“ nehrine dökülüyor. Elbe`nin kıyısından geçen Elbchaussee Caddesi çay suları yükseldiği zaman sular kalıyor. Eskiden at arabalarının Flottbek`in ağzından sık sık tekerleklerikırılıyordu ve insanlar bunun sebebinin şeytan olduğunu düşünüyordu. Onun için çayın üstüne bir köprü yapmaya karar verdilerve marangozla anlaştılar. Ancak marangoz bu işi yapabilmek için şeytanla bir anlaşma yaptı ve ana köprüden geçecek ilkcanlının ruhunu vermeye söz verdi. Papaz açılıştöreninde dua edip köprüden geçecekti. Tam osırada kalbalıktan korkan bir tavşan ürkütüp köprüden geçti.

Tutkum

Ben de çıkolata ve tatlı şeyler çok seviyorum. Fazla şekerli şeyler yersemeğer, benim mide protesto ediyor. Onun için böyle bir karar verdim: çıkolata ve tatlı şeyler yiyorum, fakat iyi seçiyorum.Yalniz benim esn çok sevdiğim çıkolata yiyorum. Her hangi bir çıkolata yemiyorum. O halde daha az yiyorum ve midem bana teşekkür ediyor. Ve tatlı şeyler yemekten daha hoşlanıyorum.

Benim eski Kaş hikayesi koleksiyonumdan bir kaç tane hatıra size anlatacağım

Hüseyin Temel Çukurbağ köyünden kırklı yıllarda Dereköylü evlenip ve Ziraat Banka`sında çalışmak için Kaş`a geldi. O zamanda Kaş`ın nüfusu aşağı 200 idi ve Kaş`ta hiç birşey yoktu. Kaş fakir bir köy idi. Hüseyin`in aldığı maaşı 2,5 Lira idi. Bir müddet çalıştıkten sonra biraz para bırıktırıp deniz kenarından bir arazi aldı. (Andifi Otel`in olduğu yeri) 1965`te ev olarak yapıldı ve ilk turist Kaş`a geldi. Kaş`lılar turist ne demek bilmiyordu. „Turistler demiş: Bu evden bir pansiyon yapın, ama pansiyon nedir hiç bilmiyoruz“ diye Hüseyin`ìn oğlu Mehmet Temel. „Biz han biliyorduk. Hana eşekle geliyor. Eşekler bağlar, kendisi yatar, sabahleğin gider. O kadar!“ Bir Alman karıkoca anlattı: „1974`te ilk Kaş`a gelince Yeni Sefa Han`da kaldık, çünkü pansiyon yoktu. Kaldığımız oda çok basıttı. Ahşaptan yatak vardı ve çok ucuztu. Bir veya iki Mark ödedik. Tam hatırlamıyoruz. Her yerde börtü böcek ve sivrisinek vardı, çünkü bugünkü Orman Çaybahçesi ve Emin Erdem Meydanı`nda sazlık ve bataklık vardı. Akan su yoktu. Herkez meydandaki soğuk çeşmeden su alıp büyük yağ bidonlarına koyup ve küçük taslarla yıkamak için oradan su vücudun üstüne döktü.“ Temel ailesi evini turistlere açtı. Gelenlerin genelde sırt çantaları ve uyku tulumu vardı“ diyor Mehmet. „Evimizde kapı yoktu. Hiç kapı olmadığı için kornejli bir perde astık. Perdenin arka tarafta turistler yattı. Yatak olarak pamuk koyduk. Ova köyünden pamuk fabrikasından pamuk getirip döşeci diktirdik ve yere koyduk. Bir gün turistler Kekova`ya gittiler ve biz hızlıca duvara kapı yaptık. Sıva hazıladık. Akşam geldi, adamlar baktı, boya da hazır normal bir odaya döndüler.“ Mehmet başka enteresan bir olayı hatırlıyor. „Bazen aynı zamanda fazla, mesela on turist geldi ama oda kapasitemiz yeterli değildi. Damda tebeşirle yere çizerek herkezin yerini belirledik. Böylece turistler yıldızları seyrederek yatıyorlardı - 1000 yıldızlı bir otelde.

Ondan sonra başka bir şey öğrendik: „Hello, hello! Pansiyon!“ diyor Mehmet gülerek. 1980 yıllara kadar çok az Kaşlılar turizmde uğraşıyordu. Nüfusun çoğu memurdu. Yazın memurların hanımları ve çocukarı Gömbe`ye giderdi. Orada ikinci bir ev tutabilcek ekonomik gücü vardı. Ondan sonra adamlar „bekar“ kaldı. Sabahleyin Kaşlılar meydanda kahvaltı yapardı. Turist varsa tabiiki onlarla yapmıştılar. „Ilk senedir Kaş`taki misafirperverlik inanılır gibi değildi“ Almanlar diyor. „Sonra turiszmden para kazanınca misafirperverlik az olmaya başladı.“ Her sabah sıcak Ramazan pide fırından çıkardı, birisi peynir getirdi, birisi kuru üzüm, birisi domates getirdi. Bütün çaylar birisi öderdi. Ondan sonra herkez işine bakardı.
Şimdiki Hideaway Café`de bir açık hava sineması vardı. Aşk ve kavga filmleri gösterildi. Alman karıkoca böyle hatırlıyor: „Eskiden Kaş`taki insanlar bugünküden daha siyasaldı. Solcu ve sağcı vardı. Gürsel diye genç bir adam bir el yapımı bomba yapmış ve sinemada sağcının bir toplantısına atmış. Bundan dolayı altı sene hapse girdi. Ceza evi Migros`un oldu yerdeydi. Oraya küçük suç, mesela hısız, kavgacı ve kaçakçı getirmiş. Onları ziyaret etmek çok kolaydı. Ziyaret tutuklular için önemliydi çünkü herkez gıda, meyve, sebze ve sayrı getirdi. Çitten onlarla el sıkıştık. Bazen bekçiler sinirlenip sopayla vurdu.“ Mehmet anlatıyor: „ Biz çocukken hapıs haneye soda satışı yaptık. Şişeler çitten verip ufak bir para aldık. Bazen torpil veya atom sodası siparış edildi. Bu nedir? Biliyormusun? Şişeler açıp sodanın yerine Rakı koyup şişeler yine kapattık ve büyük para aldık.“ Kaşlılar ve çoktan önce Kaş`a gelen insanlarla beraber oturdukça her sohbet eski Kaş zamanına varır ve herkez diyor: „Eskiden Kaş çok daha güzeldi, daha rahat yaşadık.“

Bir tutku

Ders kitabımızda bir adam çıkolata tutkusundan bir sevgiliden gibi bahsetti. Benim tutkumdan o kadar renkli ve hayallı anlatamam. Çocukken dedem ilk fotoğraf makinemi aldım. Her film sadece 12 siyah beyaz resim çekebildiği için fotğrafları çok düşünerek çektim. Ne güzel? Ne önemli? Ne hatırlamak istiyorum? Kedimiz, özel arkadaşlarım, anne, baba, dedem ve gittiğimiz tatil yerlerinden çektim ve resimler bir albüme yapıştırdım. Fotoğraflara bakmayı çok sevdim ve saatlerce hem benim çektiğim hem de aile fotoğraflarına baktım. Fotoğrafların içine daldım. Sonra, ufak işten kazandığım paramdan daha güzel bir makinesi alıp renkli fotoğraf çekmeye başladım. Her tür çiçek çektim, özellikle dedemin büyük bahçesinde. Her geziye giderken fotoğraf makinesiz gitmedim. Dost gibi olduk ve her yere daha dikkatlı baktım. Babamdan fotoğraf çekmek hakkında biraz bilgi topladım ama hiç bir zamanda bir kursa katılmadım, çünkü çektiğim fotoğraflardan çoğunlukla memnun kaldım. Onlar ben dünyayı nasıl görüyorum gösterdi. Bazı insanlar benim sürekli fotoğraf çekmemden sıkıldı, fakat bırakamadım, vazgeçemedim. Dijital fotoğrafı başladıkten sonra bir dijital makinem aldım ve daha fazla çekmeye başladım, çünkü bu tarz fotoğrafçılık o kadar pahalı değildi. O zamanda koleksiyon yapmaya başladım, demek ki insan, ağaç, hayvan, tarihi, kapı ve ayakkabılardan seri yaptım.

Fotoğraf çekmekten dolayı hafızam iyi. Nerede, neyi, ne zaman çektim hatırlarım. Fotoğraf makinem vücudumun bir parçası gibi oldu. Buna rağmen bazen kendime soruyorum: Neden o kadar fazla resim çekiyorsun? Kim ilgileniyor? ve vazgeçmeye karar verip fotoğraf makinesiz bir yere gidiyorum. Ama mutlaka o zaman da ilginç bir şey görüyorum ve makinemin almadığıma pişman oluyorum.

Sonuç,fotoğraf çekmek  benim için çok önemli ve değerli. O benim tutkum!