ÇOCUKLUK  YILLARIMIN  YAZ TATİLLERİ
( Her Zaman Özlemle ve Mutlulukla Hatırlanan Yıllar)
 
 9 Haziran 2017 Cuma günü milyonlarca öğrencimiz ve öğretmenlerimiz 2016/2017 Eğitim ve Öğretim yılını tamamlayarak, Eylül ayı ortalarında başlayacak olan yeni öğretim yılının başlamasına kadar  uzun bir yaz tatiline başladılar. Hepsine en içten duygularımla “İyi tatiller ve iyi zamanlar ” diliyorum. Uzun, yorucu bir eğitim ve öğretim yılının ardından bu tatili hak ettiler. Gönüllerince eğlensinler, dinlensinler ve tatilin tadını çıkarsınlar.

Değerli arkadaşlarım. Hepimiz okullara gittik. Okul sıralarından ve karatahtalardan geçtik.Her eğitim ve öğretim yılını heyecanla bekledik ve heyecanla tatil zamanını da bekledik.Özellikle uzun yaz tatilini.
Şöyle bir çocukluk yıllarımıza geri dönüp yaz tatillerimizi hatırlayalım mı?.O güzel günleri bir kez daha yaşayalım mı?.Kim istemez ki o günleri tekrar yaşamayı yada gözlerinin önünden geçirmeyi? Bir sinema filmi gibi izlemeyi.O halde şöyle İlkokul, Ortaokul ve hatta Lise yıllarındaki yaz  tatillerimize bir bakalım mı?

Tabii o zamanlar Kaş 2.000 nüfuslu küçük bir kasaba görünümünde bir ilçe. ” Kuş uçmaz, kervan Geçmez” denen bir ilçe. Ama herkesin yüzünün güldüğü, samimi ve içten insanların yaşadığı bir yer. Kötülüklerin olmadığı bir yer . Evlerin kapılarının ve  pencerelerin açık bırakıldığı ve  huzurla uyunduğu güvenli ve huzurlu bir İlçe.



Okulların tatil olmasını dört gözle beklerdik. Özellikle son günler çok uzun ve sıcak olurdu. Sanki günler geçmek bilmezdi. Karnelerimizi alınca sevinçle evlere koşardık. Eğer karnelerimiz iyiyse ve zayıf yoksa harçlığı hak ederdik.

Uzun yaz günleri nasıl mı geçerdi?.Önce birkaç gün dinlenir,denize girer,balık tutardık.Birkaç gün sonra Yeni Camii de çocuklar için açılan Kur’an Kursu’na gider, rahmetli Karacibi (Ahmet Muhsin TÜZER) Hocamız başta olmak üzere oğulları Bekir TÜZER ve Ömer TÜZER hocalarımızdan sureleri ezberlerdik.Sabah Saat 9 da elimizde Namaz Hocası kitabıyla Kur’an Kursu’na gider,  heyecanla ezberlediğimiz sureleri okur, sırasıyla Hocalarımızın ezberlememizi istediği diğer surelere geçerdik.Yüksek sesle sureleri Hocalarımızın huzurunda okurduk.

Şaşırmadan okuduğumuzda Hocamız “Aferin” der ve sıradaki diğer sureyi verirdi.Hepimizde “Namaz Hocası” kitabı vardı.Dersimiz öğle ezanından önce biterdi, ve ertesi gün saat 9 a kadar vaktimiz vardı.Kur’an Kursu’ndan gelince önce yemeğimizi yerdik.Yemekten sonra denize yüzmeye giderdik. Küçük İskele, Büyük İskele, Karataşlar, Hastanenin Altı, İnceboğaz, Bucak Denizi, Hurmanın Yanı, Karayollarının Altı, Kömür Ocağının Altı,  Acısu, Akçagerme, Küçükçakıl ve Büyükçakıl  yüzmek için gittiğimiz yerlerdi. Giderken oltalarımızı yada balık sepetlerimizi de alır balık tutardık. Bazen giderken karpuz, domates, kavun, beyaz peynir, zeytin ve ekmek alırdık.Çünkü denizde yüzünce acıkırdık. Zaten saatlerce denizde yüzer ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamazdık.



Değişik stillerde arkadaşlarla yarışırdık. Denizin dibine derinliğe dalma yarışı yapardık. Maske (Şnorkel) ile çeşit çeşit balıkları, ahtapotları, karadikenleri takip ederdik. Onları ellerimizle yakalamayı yada tutmayı denerdik.O zamanlar Kaş’ta balık çoktu.Deniz adeta balık kaynardı.Olta ile bir seferde ikişer yada üçer üçer balık tutardık.Çoğu balıkçılar tuttukları balıkları satamazdı.Satamadıkları yada artan balıkları bedava verirlerdi.Bizde alırdık ve arkadaşlarla birlikte bir tepsinin üzerine koyar ve Fırıncı Süleyman TOPÇU amcamızın fırınına gider ve kendisine bu balıkları bizim için fırında pişirmesini isterdik.O da memnuniyetle pişirirdi.Pişen balıkları alır, birazda domates, yeşil biber ve ekmek alarak, Orman İşletme Müdürlüğünün bahçesine , yada Küçük iskeleye, Karataşlara, yada zeytinliklere gider ve buralarda balıkların tadını çıkara çıkara afiyetle yerdik.Allah hepsinden razı olsun.Mekanları Cennet Olsun.Haklarını helal etsinler.


Akşamüzeri bazen eski futbol sahasında, bazen hastanenin yanında, bazen Antik Tiyatroda, bazen Yeni Caminin yanında yada bahçesinde,bazen Bucak denizinde, karayollarının alanında,bazen okul bahçesinde futbol yada voleybol oynardık.Maçlarımız çok iddialı geçerdi..Bol gollü maçlar oynardık.Zaman bitmesin isterdik Karanlık olmasın da, bol bol oynayalım derdik.Akşam üzeri evden aldığımız naylon su bidonları ile, İlçe merkezindeki Soğuk Çeşme’den sularımızı doldurur,bazen kavun yada karpuzu da Gerende soğutarak akşam ezanı okununca onları kaptığımız gibi akşam yemeği için koşa koşa evin yolunu tutardık.



Yemekten sonra varsa paramız sinemaya giderdik. Çünkü o yıllarda Kaş ilçemizde 3 tane sinema vardı. Sinemalar  havaların ısınmasıyla yazlık olarak açık havaya geçerlerdi.Yazlık açık Hava Sinemasında yıldızların altında film seyretmenin tadına doyulmazdı.Sinemaların isimleri; Munis Sineması, Yılmaz Sineması ve Metin Sineması idi. Aileler akşam yemeğinden sonra en güzel elbiselerini giyerler ve Süleyman Çavuş  Camiinin yanında bulunan Küçük İskeleye ve deniz kenarına Belediyemiz tarafından konulmuş banklarda otururlardı. Burada ay çekirdeği çitleyerek, gazozlarını içerek yada kardan yapılmış dondurmalarını yiyerek denizden esen rüzgarın getirdiği serinliği hissederlerdi.

 Sinemanın başlamasına yakın gelinir, biletler alınır ve tahta sandalyelerden birine otururlar ve filmi büyük bir heyecanla izlerlerdi. Film izlemek  o zamanın Kaş ilçesinin sakinleri için en güzel etkinliklerden biriydi.Bazen rekabetten dolayı İki Film birden olurdu. Tarihi, romantik, aşk ve avantür filmler en gözde filmlerdi. İnsanlar kendilerini filmlerdeki oynanan karakterlerle özdeşleştirirlerdi.Bizde tarihi ve avantür filmlerdeki karakterlere özenir,onlar gibi arkadaşlarla kendi aramızda sanki filmlerin tekrarı gibi tekrar oynardık.Herkes en iyi rolde olmak ister, Kimse kötü rolde oynamak istemezdi.


Tatil uzun ve Kaş’ta çok sıcak olunca Temmuz ayı  ortalarında  köye ninemgillere Gökçeören yada Dereköy’e giderdik. Gökçeörenin Sıtmalımuğar mevkiinde rahmetli babamın annesinin evi ve yeri vardı.Ninemin (Rahmetlinin Mekanı Cennet Olsun) Çam ağaçları ile çevrili bir ormanın yakınında toprak bir damı vardı.Evin yanında bitişiğinde ahırı vardı.Ahırında büyükbaş hayvanları,Kümesinde de tavukları ve horozları vardı. Hemen karşıda büyük bir bahçesi vardı.Sulu bir yerdi. Bahçeyi sulamak için inşa edilmiş bir havuz vardı. Bu havuzdan suyu salıp, bahçe ektiği sebzeleri ve meyve ağaçlarını sulardık.Bazen havuzda yüzer,kurbağalarla oynardık.Rüzgar estiği zaman çam ağaçlarının insanı bir hoş eden uğultusu vardı.Burada ninemin ineklerini, keçilerini de güderdik.Birde Ninemin  Alaca isimli bir çoban köpeği vardı.onunla oynamak, koşturmak hoşumuza giderdi.İnekleri beraber güderdik.Doğanın ve ormanların kucağında dolaşmak, yürümek ve özgürce hissetmek çok güzeldi.Saatlerce koşturur yada yürürdük. Yorgunluk nedir bilmezdik.



Dereköy’de Ninemin ( annemin annesi); ( Rahmetli Mekanı Cennet Olsun.) yanına giderdik. Dereköy’ün Mesele denen Kocamuğar mevkiinde idi. Burası sulak bir alandı. Ninem rahmetlik her türlü sebzeyi ve meyveyi dikerdi. Her taraf üzüm asmaları ile kaplı idi. Burada da bahçeye dikilen sebze fidanlarını sulardık. Suyun özünden çıkan su arklarla ilerler ve ekili alana gelince suyu savaklardık.Bahçe sulamayı ya sabah erkenden güneş doğmadan yada güneş battıktan sonra yapardık.Bazı geceler elimizde el fenerleri,gaz lambası yada çıra ile bahçede su sulardık.Ne güzel bir işti.Tarlada çıkan sebzeleri ve üzümleri karga, alabak, keklik, serçe, kumru, karatavuk gibi kuşlardan korumak için gürültü yapardık. Bazen kapan kurardık ve yakaladığımız kuşları afiyetle yerdik. Dayımlar elinde tüfeği ile dolaşır, bir kuş gördükleri zaman ateş ederlerdi.Vurdukları kuşların ve  kekliklerin tadı hala damağımdadır. Burada ninemin ineklerini, Küçük Kayabaşı, Büyük Kayabaşı , Köseleryakası, Karainin önlerinde güderdik. Her taraf armut, ahlat ve incir ağaçları ile doluydu.Diğer kuzenlerle ve arkadaşlarla birlikte ağaçlara tırmanır ve en olgun armutları ve incirleri toplardık.Armutları ve incirleri  akan suda soğuturduk ve afiyetle yerdik. Annemgiller 9 kardeştiler. Bu nedenle; tüm akrabalar ve kuzenler Ninemin evinde toplanırdık. Akşamları  yerden biraz yükseklikte ağaçlar arasına yapılmış köşklerde yatardık.Kuş sesleri ve su şırıltısı altında uyurduk.Hatta yemeklerimizi de köşkte yerdik. Muğarın (şimdilerde pınar deniyor) özünden çıkan buz gibi suyu içer, hatta duş alırdık.

Temmuz ayı ortalarında domatesler, biberler, patlıcanlar, salatalıklar olgunlaşırdı.Bunları dayımlarla beraber  toplar ,kasalara koyar, gece saat 3 sularında eşeklere yükler ve satmak için Kaş ilçesine getirirdik.Sabah  saat 8 sularında  Kaş ilçesine gelirdik. O zamanlar  Kaş’ın sebze ve meyve ihtiyacını Dereköy, Pınarbaşı, Kasaba ve Uğrar köyleri sağlardı.Kaş’ın insanları ellerinde bir file ile Antalya yolu üzerinde Bakacak (Süleyman Tepesi) yolunu gözlerlerdi. Dereköyden yada başka bir köyden sebze satmaya gelen olacak mı diye? Sebze kasalarını daha eşeklerden yada katırlardan indirmeden hemen “ ne var , ne getirdiniz ? ” diye heyecanla sorarlardı. Çünkü  o yıllar Kaş’ın yokluk,kıtlık ve çile yıllarıydı. Getirdiğimiz sebzeleri satar, evin ihtiyacı olan çay, şeker, sabun, tuz, pirinç, bisküvi  gibi yiyecekleri bakkaldan satın alırdık.

Hazır gelmişken birde denize girelim derdik.Saat akşamüzeri 5 e doğru tekrar eşeklere kasalar konur ve eski mezarlık, Bakacak, Çerçiler,    Kocaboynuz, Ayısarnıcı, yolu takip edilerek, şimdi Ağullu köyünde bulunan Futbol Sahasının yerinden geçilerek, Çukurbağ yoluna çıkılır,buradan Güllüceler yolu takip edilerek,Pınarbaşı köyüne varılırdı.Pınarbaşı’da Köy meydanında çınar ve kavak ağaçlarının altında mola verilir,eşekler yada katırlar sulanırdı.Burada bulunan köşkte biraz uzanılır,dinlenilir ve tekrar yola çıkardık.Pınarbaşı tepesi aşılıp, Dayaklı mevkiine varılır,buradan Dereköyü’ne giden şoseden ayrılınır ve  patika yolu takip edilerek  Gebeşin Muğarı denilen yere varılır,burada biraz su içilerek,devamla Kocakayabaşı ve Küçükkayabaşı geçilip, Dereköy Kocamuğar mevkiine eve geri varırdık.


Yaz tatilinde kendi harçlığımızı kazanmak için değişik işler yapardık.

Örneğin; Adaçayı, çalba, kekik, keçiboynuzu toplar ve bunları satardık.Ağustos ayında Frenk inciri toplar,bunları gerende ıslar,soğutur ve tanesi 25 kuruşa satardık.Sinemada ayçiçeği,ayran,gazoz,vişne satardık.İlçemize kotra, Yat,Gulet, karavan yada motosikletleri ile gelen turistleri,İlçemizin tarihi eserlerini (Antik Tiyatro, Hellenistik Mabet, Akdam, Anıt Mezar,Kaya Mezarları, Lahitler ve Yeni Camii gibi) gezdirir ,dilimiz döndüğünce ve kulaklardan dolma bilgilerle açıklamalar yapardık.bunun karşılığında sanırım turistler bizi memnun etmek için para verirlerdi.Her 15 günde bir Kaş ilçemize gelen İstanbul-Mersin hattında yolcu ve mal ve eşya taşıyan Akdeniz Yolcu gemisinden inenleri gezdirir ve onlara Kaş’ı gezdirirdik.Onlara topladığımız adaçayı, kekik, keçi boynuzu, Frenk İnciri, incir ve fesleğen gibi ürünleri hediye ederdik.Onlarda bize para verirlerdi.


Yine çocukluğumdan hatırladığım oyunlar arasında; Dörtlek, 3 Taş, 12 Taş , 9 Taş, Kokala , çelik-çomak, mendil kapma, yakalamaca, saklambaç, uzun atlama, uzun eşek gibi oyunları seve seve oynardık.Hiç yorulma bilmezdik.Enerji doluyduk.Arkadaşlar arasında ara sıra küçük çapta tartışmalar olsa da birbirimiz ile kavga etmezdik, sarmaş dolaş olurduk.Birbirimizi arardık.Göremeyince başına bir şey mi geldi diye merak ederdik. Erkek yada kız olsun kardeşçe gezer,oynar yada yüzerdik.

Evet değerli arkadaşlarım ve değerli okuyucularım  yıllar öncesinin Kaş çocukları böyleydi. Hayatları sade ama renkliydi. Dolu dolu idi. Her zaman yapacak bir şey bulurdu. Cep telefonumuz, İnternetimiz, renkli televizyonumuz yoktu ama hepimiz çok mutluyduk.

Keşke o yıllara dönmek ve o güzel günleri tekrar yaşamak mümkün olsaydı!

Herkese iyi tatiller. Gönlünüzce eğlenin ve dinlenin. Bunu hak ettiniz. Çünkü bu tatilden sonra uzun bir eğitim ve öğretim yılı sizi bekliyor.
 
NOT:Bu vesile ile tüm öğretmen ve öğrencilerimize iyi tatiller diliyorum.
.