Müslümanların karşılıklı hak ve vazifelerinden biri de: Birbirlerinin gıybetini yapmamaktır. Gıybet, İslâm’ın terkini emrettiği içtimaî yaralarımızdan birisi, belki de en önemlisidir. Çünkü o, hoş yaşamanın engeli huzursuzluğun kaynağı, küsüşmenin tohumu ve netice itibariyle muvaffakiyetin sırrı olarak bilinen birlik ve beraberliğin amansız düşmanıdır. İki kişi birbirine darılmış mıdır? Mutlaka arada o vardır. Aile ocakları mı sönmüştür? Bütün fenalık yine onun başı altından çıkmıştır. Aile, komşu, mahalle sakinleri ve kabileler birbirilerine kanlı, kinli düşman mı olmuştur? Yine sebep muhakkak odur.

Gıybetin Tarifi Ve Manası

Gıybet, bir kardeşimizi, hoş olmayan sözlerle anmaktır. Arkasından işittiği zaman hoşlanmayacağı bir şekilde konuşmak, iyi karşılamayacağı şeyleri söylemektir. Yokluğunda onun onur ve haysiyetini zedelemektir. Kul hakkına girmektir.  İsterse o söylediği şeyler kendisinde bulunsun. Bu konuda Ebû Hureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, ashabına:

أتدرون ما الغيبة 

“Gıybet nedir, bilir misiniz?” Diye sordu. Ashab:

- ALLAH ve Resûlu daha iyi bilir, dediler. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

ذكرك أخاك بما يكره

“Din kardeşini arkasından hoşlanmadığı bir sözle anmandır.” buyurdu. Sahabe-i kiramdan biri tarafından:

- Ya söylediğim şey o din kardeşimde varsa ne buyurursun? denildi. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

إن كان فيه ما تقول فقد اغتبته وإن لم يكن فيه فقد بهته

“Eğer söylediğin şey onda varsa, onu muhakkak surette gıybet ettin. Eğer söylediğin şey onda yoksa muhkkak ona iftira ettin demektir.”  buyurdu.

Muaz b. Cebel (R. A.) şöyle demiştir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin yanında bir adam zikredildi. Sahabe-i kiram o kimse hakkında: Ne aciz bir kimsedir, dediler. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

 “اغتبتم أخاكم  = Din kardeşinizin gıybetini yaptınız.” buyurdu. Sahabe-i Kiram (R.Anhum.):

- Ya Resûlellah, biz onda olan şeyi söyledik, dediler. Resûlullah (S. A.V.) Efendimiz:

إن قلتم ما ليس فيه فقد بهتموه

“Eğer onda olmayan şeyleri söyleseydiniz ona bühtan ve iftira etmiş olurdunuz.”  buyurdu.

Bu iki hadis-i şerif, büyük günahlardan olan gıybet ve iftiranın tarifini yapmaktadır.

Bazı kimseler vardır ki, kendilerini çok salih ve çok takvalı sanırlar ve öylece gösterirler, hem de günde birkaç saat gıybet yaparlar. Sonra da: “Ben gıybet yapmıyorum, onda olanı söylüyorum” derler.

İşte bu iki hadis-i şerif, takva ve ahlaktan zerrece nasibi olmayan bu gıybetçi Müslümanların kulaklarına küpe olsun.

Hasan-ı Basri (R.A.) diyor ki: Bir kimsenin arkasından caiz olmayan bir tarzda bahsetmek üç durum arz eder. Ya gıybet olur, ya bühtan olur, ya da iftira olur. Her üçü de kesinlikle haramdır. Gıybet: Din kardeşinde mevcut olan, fakat hoşuna gitmeyen bir şeyi söylemendir. İftira ise: Din kardeşinin hakkında duyduğun bir şeyin doğru olup olmadığını bilmeden ve araştırmadan orda burda bahsetmendir.

Gıyabında söylediğin şey, ister bedeninde olan bir noksanlık olsun, ister nesebi hakkında olsun müsavidir. Hatta elbisesi, evi ve hayvanı hakkında olsun. Bütün bu mevzularda bir Müslümanın hoşuna gitmeyeceği şeyleri arkasından söylemek gıybettir.

Gıybet, güven ve samimiyete, huzur ve muhabbete, birlik ve beraberliğe, hâsılı kardeşliğe saplanan bir hançerdir. İnsanlıkla bağdaşmayan, Mü’mine yakışmayan, bireyi ve toplumu sarsan çirkin bir tutum ve davranıştır.

İnsanlığın fıtraten muhtaç olduğu toplu yaşama halini zedeleyen, ona kurt düşüren, için için kemirerek eritip çürüten ve böylece koskoca hareketli bir cemiyeti tembel ve virane hale getiren, bu haliyle kötülüklerin ve çirkinliklerin en büyüklerinden biri olan gıybeti, bu feci halinden dolayıdır ki, ALLAH Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de, pek kötü, çirkin bir misalle şöyle buyurarak haram kılmıştır:

وَلاَ يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللهَ إِنَّ اللهَ تَوَّابٌ رَحِيمٌ

“Kiminiz de kiminizi arkasından çekiştirip gıybet yapmasın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Sizden her hangi biriniz, ölmüş bir kardeşinin etini yemekten hiç hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz değil mi?”

Bizler, birbirine iman kardeşliği ile bağlı Mü’minleriz. Bu kardeşlik, bir binanın birbirine kenetlenmiş yapı taşları gibi sapasağlam bir kardeşliktir. Bu kardeşlikte kardeşler birbirine emanettir. Kardeşimizin canı bizim canımızdır. Onur ve haysiyeti bizim onur ve haysiyetimizdir. Birbirimizi en ufak bir îma ile dahi incitmemek bu kardeşliğin bir gereğidir. Büyüklerimizden, gönül erlerinden birinin şu sözü, bu gerçeği ne de veciz bir şekilde ifade etmektedir:

“Sakın incitme bir canı   - Yıkarsın arş ı Rahmân’ı.”

Günlük hayatımızda zihinlerimiz türlü haberlerle yorgun düşmektedir. Kulaklarımız, arzu edilen-edilmeyen nice sözler işitmektedir. Özellikle kitle iletişim araçları ve sosyal medyada çoğu zaman dedikodu, yalan, iftira gibi çirkin sözler, ilgi ve merak uyandıracak şekilde sunulabilmektedir. Zaman zaman sorumsuz ve şuursuzca yayınlanan asılsız haber ve yorumlarla insanların onur ve haysiyeti hedef alınabilmektedir.

Ebû Musa el-Eş’arî, R.A.) şöyle demiştir: Sahâbe-i Kiram:

- Ya Resûlellah! Müslümanların hangisi daha efdaldir? Diye sordular? Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, Müslümanların efdal olanını şöyle tanımlamıştır:

من سلم المسلمون من لسانه ويده

“Dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kimsedir” 

Ebû Berze el-Eslemî (R.A.) den rivayete göre, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

يا معشر من آمن بلسانه ولم يدخل الإيمان قلبه لا تغتابوا المسلمين ولا تتبعوا عوراتهم فإنه من اتبع عوراتهم يتبع الله عورته ومن يتبع الله عورته يفضحه في بيته

“Ey dili ile inanıp, imanı kalbine girdirmeyenler... Müslümanların gıybetini yapmayınız. Onların gizli taraflarını araştırmayınız. Çünkü onların gizli taraflarını, araştıranın gizli tarafını da ALLAH araştırır. ALLAH kimin gizli tarafını araştırırsa, evinin içinde bile olsa onu herkese karşı mahcûb eder,”  buyurarak gıybet, dedikodu, su-i zan ve özel halleri araştırma gibi Mü’mine yakışmayan durumlardan uzak durmayı emretmiştir.

Ebu Hureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

من كان يؤمن بالله واليوم الآخر فلا يؤذي جاره ومن كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليكرم ضيفه ومن كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليقل خيرا أو ليسكت

“Her kim ALLAH’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, komşusuna eziyet etmesin. Her kim ALLAH’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, misafirine ikramda bulunsun. Her kim ALLAH’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin, ya da sussun.”  buyurmuştur.

Ebû Hureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz:

كفى بالمرء إثما أن يحدث بكل ما سمع

 “Kişiye, her duyduğunu bahsetmesi günah olarak yeter.” buyurmuşlardır. 

Ebû Hureyre (R.A.) den rivayete göre Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz:

كفى بالمرء كذبا أن يحدث بكل ما سمع

“Kişiye, her duyduğunu bahsetmesi yalan olarak yeter.” buyurdular. 

Demek ki: Her duyduğumuzu söylemek, kişiye günah olarak yetmektedir.

Heyhât! Gelin görün ki bugün bir sektör haline gelen yalan, iftira, gıybet ve dedikodu ile kimilerince algı operasyonları yürütülmektedir. Bu tür olumsuzluklarla, birey ve toplumun huzur ve sükûnetine büyük zararlar verilmektedir.

Dilimiz, fitne ve fesat için değil; her daim güven ve itimat, huzur ve sükûnet için dönsün. Sözlerimiz, gıybet ve dedikodu, iftira ve yalan için değil; sadakat ve doğruluk için dökülsün. Kelâmımız, kin, nefret ve düşmanlığa değil; ülfet, muhabbet ve kardeşliğe vesile olsun. Unutmayalım ki, o büyük gün ebedi nimetlere kavuşacak olanlar, zihnine, gönlüne, diline, eline, hâsılı bütün bedenine sahip çıkan ve hayata Mü’mince bakanlardır.

Sosyal medya üzerinden yapılan tenkitler, suçlamalar, evet bunların hepsi gıybetin güncel şeklidir. Hâlbuki Mü’min gıybet etmemeli. Mü’min, kardeşini ifşa edip, tahkir de etmemeli. Kamu nezdinde açıkda, uluorta düşürmemeli. Mü’min, kardeşlerine rû be rû yani yüz yüze hakkı, hakikati tebliğ etmeli. Mü’min suçlu aramamalı. Bilakis herbir Mü’min nerede hata yapıyorum/ruz aramalı, sormalı. Suçluyu bulmak için işaret parmağımız, başkasından evvel kendi nefsimizi işaret etmeli. Kardeşlik hukuku da bunu gerektirir. Araba devrildikten sonra değil, devrilmeden önce; kınayıcıların kınamasından sakınmadan, mertçe, yiğitçe ve Mü’min vakarıyla ikaz ve telkinde bulunmak olmalı işimiz. Unutmayalım, hiçbirimiz Musa değiliz, masum hiç değiliz. Çok savrulduk, kendimizi dağıttık. Allah kendini değiştirmeyen toplumu değiştirmez. Önce kendimiz, sonra başkası. Gelin şu gün, Müslümanlığımızı, İslami yaşantımızı güzel bir gözden geçirelim. Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin şu duasını sık sık okuyalım:

اللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ سَمْعِى وَمِنْ شَرِّ بَصَرِى وَمِنْ شَرِّ لِسَانِى وَمِنْ شَرِّ قَلْبِى وَمِنْ شَرِّ مَنِيِّى

“Allah’ım! Kulağımın, gözümün, dilimin, kalbimin ve cinsel organımının şerrinden, kötülüğünden sana sığınırım.”