Turizmi kültür ve doğaya dayalı olan Kaş, son yıllarda 'turizm' adına ilginç fikirlerin gerçekleştiği projelere imza atıyor. Yanlış anlaşılmasın; burada genel kapsamda projelerden değil de, bir fikirden yola çıkılarak üretilen bir 'projeler dizininden' söz etmek istiyorum. Bu dizinin vizyonu, savaş araçlarının deniz altına batırılması.

Hayır, yanlış okumuyorsunuz. Antik zamanlarda ya da yakınçağ tarihimizde batan savaş ya da ticaret gemileri, uçakları vesaire değil, çok yakın tarihimizde havada, karada ve deniz üstünde gezinip de ıskartaya çıkan modern savaş araçlarının bizzat batırılmasından söz ediyorum.

Bu yeni seri savaş araçlarının Kaş'ta yepyeni bir turizm vizyonu yaratması, hatırlanacağı gibi, Hava Kuvvetlerine ait, fazlasıyla yorulmuş bir  C-47, Dakota hava nakliye uçağının 2009 yılında beldemiz sularına bırakılmasıyla gerçekleşmişti . Ardından  Sahil Güvenlik teknesi batırıldı. 1959 model Alman yapımı bot, 2011 yılında Kaş'ın denizaltı yaşamına katılmıştı. Ne kadar katıldı ya da katkıda bulundu sualtına bilinmez ama köken olarak o da askeri savunmaya ait bir araçtı.Derken, şimdi bir savaş aracının daha Kaş'ta batırılacağını öğreniyoruz.  Bu bir tank. Evet, bir tank! TSK'dan sağlanan ABD yapımı 1960 model, bir zamanlar karada görev yapmış askeri bir silah.

Antalya Valisi böylesi bir projeye ön ayak olduğu için büyük gurur duyuyor. Demiş ki, "Antalya ve Türkiye'nin en az kitle turizmi kadar alternatif turizm potansiyeli de var. Denizin üstünü, plajları kullanıyoruz ama bir de denizin altı var, orada da yaşam var.."  Bu büyük keşif ve akabinde sualtı zenginliği üzerine çizdiği  ufukla birlikte TSK'dan ıskartaya çıkartılmış tank istemiş. Bu zorlu ve gururlu sürecin hikayesini burada uzun uzun tekrarlamak istemiyorum. Dileyenler internetten bulabilirler.

Modern savaş araçlarını denizin dibine yığdırmakta ne sakınca olabilir, nihayetinde yeni dalış noktaları oluşturuluyor ve bu da dalış turizmine büyük katkıda bulunuyor denilebilir. Ne var ki, Kaş'ta yaşayan insanlardan bu yönde pek çok tepki mesajı ve telefon aldım.  Hayır, bu tankı istemiyorlar. Ve şöyle sıralıyorlar gerekçelerini:

- Alternatif turizm, kültür ve doğaya dayalı olan turizmin adıdır ve o da hümanizm ve doğaya saygıdan ancak temel alır.

- Bu nedenle, hümanizmi, kültürler arası kaynaşmayı ve coğrafyalarını tanımayı, paylaşmayı ve saygı duymayı hedefleyen 'kültüre ve doğaya dayalı alternatif turizmin' sembolü savaş aygıtları olamaz. Bu kabul edilemez.

- Denizaltının zenginliğini tank, uçak batırmağa bağlamak vahim bir yanlışlıktır. Kaş sualtı ve kıyı biyolojik zenginliği esastır ve burada üniversiteler bünyesinde uzmanlarca, çeşitli projeler kapsamında da bu zenginlik kanıtlanmıştır. Ve yeganedir!

Tüm bu ender kalabilmiş zenginliğin tanıtılması gerekirken  'alternatif' sualtı turizminin bir tanka indirgenmesi hayal kırıklığı yaratmıştır.

Evet, özet olarak temel görüşler böyle. Öte yandan, tüm bu 'olan bitenler' benim de aklıma parlak bir fikir getirdi.

Paylaşmadan edemeyeceğim: Batırılan bu savaş araçlarının olabildiğince reklamını yapabilirsek Alman ya da ABD'li turistlerin ilgisini daha da çekebiliriz. Ne de olsa bu savaş araçları ABD ya da Alman yapımı. 1960'lardaki üretimlerine heyecanla yaklaşabilirler.

Bir de bir sorum var: Kaş sualtı zenginliğimiz acaba çok fakirleşti de, savaş araçlarını koyarak, "Haydi balıklar üreyin, yoksa topunuzu bu topla uçururum!" demek falan mı isteniyor?

Merak ettim sadece...