Konumuz yine Mutluluk. Bu kez de Gustav Klimt ( 1862- 1918) in bir tablosu üzerinden bu sorgulamayı yapacağız. Anneler günü gibi çok özel olduğunu düşündüğüm bugün, Klimt’in kendince mutluluğu anlatan tablosundan bahsetmeden olmaz.

Peki, nedir mutluluk?

Belki de yeniden hatırlamak kadar basit. Mutluluk çok uzakta kalmış, doğumla birlikte ortaya çıkan ve sinsice bir yerlerde gizlenen hatıralardan biri olabilir mi? Eğer öğle ise de her güzellikte kendini hatırlatmaya, bulmaya çalışır. Sevgisiz büyümeleri durumunda çocuklar psikolojik olarak yara alırlar; İlgisiz kaldıklarında acı çekerler; Yetişkin olduklarında ise mutluluğu bulmakta zorlanırlar. Mutluluk bir anlamda hayatımızın başlangıcında öğrenilen sevgi ve koruma hissini hatırlamak ve farkında olmaktır. Sanki üzerimize vurulan görülmez bir damgadır.

Bilindiği gibi hayatımızın ilk yılları öğrenmenin en yoğun ve kolay olduğu yıllardır. Örneğin dil öğrenmek genç yaşlarda kolaydır. Aynı şekilde mutluluk dili de - eğer ona ulaşılabiirse - en rahat hayatın ilk yıllarında öğrenilir. Eğer mümkünse, yani bize mutluluk sunulursa konuşma dilini öğrenmeden önce mutluluğun dilini öğreniriz. İşte bu konuda yeterince şanslı isek ya da diğer bir deyişle mutlulukla damgalanmışsak sonraki yıllarda da mutluluk dilini rahatça ve akıcı bir şekilde konuşabiliriz. Birçok dili aynı anda akıcı bir şekilde konuşabilen insanlar bunu küçük yaşlarda öğrenmişlerdir. Neden mutluluk için de böyle olmasın? Yani düşünsenize, çocukluktaki mutluluğumuz yetişkin yaşlarda da mutluluğa ulaşmak için bir çözümse?

Çocuklukta mutluluk ile damgalanmışsak şanslıyız, Peki ya damgalanmamışsak?

Damgalanmış isek bunu bilinçli bir şekilde kullanmalıyız ve boşa harcamamalıyız ama eğer bu kadar şanslı değilsek ve mutlulukla damgalanmamışsak yani mutluluk dili ana dilimiz değilse, bunu da kendi kendimize öğretebiliriz. Diğer tüm dilleri öğrenme sürecinde olduğu gibi genç yaşta öğrenenler kadar şanslı olmadığımızı bilerek, ama gayret göstererek istediğimiz seviyeye gelebiliriz. Yeter ki çaba gösterelim ve sabırlı olalım. Çocuklukta öğrenilmiş mutluluğun yetişkin yaşlarda kullanılması da kendiliğinden olmaz.

Kişinin istemesi ve çaba göstermesi gerekir. İnsan, neden mutluluğu arar? Neden sadece hayvanlar gibi ihtiyaçlarımızın karşılanması bize yeterli olmaz? Karnımızın doyması, üşümemek, fiziksel rahatlık… Neden bunlar tek başına yeterli olmaz da mutluluk duygusunun peşinden koşarız?

 Klimt’in sizin için seçtiğim tablosu da aslında tam olarak bu konuyu sergiliyor. Tabloda anne ve çocuk birlikte son derece huzurlu, rahat, güvende görünseler de gözümüzü onların dışına çevirdiğimizde, aslında hayattaki olası bir sürü olumsuzluğu da hemen yanı başlarında görürüz. Karanlık renkler, gölgeler, yaşlı kadının bozulmuş vücudu...

Yani mutlu olmak insan için bir lüks değil olmazsa olmaz. “Mutluluk hedef değil hayatın anlamıdır” der Paul Claudel. Klimt’in bu resmi yukarıda anlattığım mutluluğu anlatıyor. Doğumla gelen mutluluk. Anne - çocuk uyuyorlar, çocuk annesinin vücudunda huzuru, mutluluğu ve güveni buluyor. Annesinin kalbi kalbine dokunurken, tenini ise parmakları okşuyor. Çocuk, annesini hissediyor, kokluyor, tüm duyuları ile annesi ile bağlantıda kalıyor. Annesinin saçları rahatlığını sağlıyor. Annesi koruma hissi vermek için başını pek de rahat bir pozisyonda olmasa da çocuğuna yaslıyor. Anne çocuğunu sevgi ile rahatlatıyor. Eserin adı: The three ages of woman. ( üç değişik yaşta kadın) Diğer tüm tablolarında olduğu gibi bakanları hayal âlemine götüren motifler ve gerçeküstü detaylarla bezenmiş bir resim.

Resme bakarken mutluluğu hissedebiliyor musunuz?

Tüm annelerin anneler gününü Klimt’in bu tablosu ile kutluyorum. Mutluluk diliniz her geçen gün daha da akıcı olsun ve Mutlulukla kalın...

Not ; Christophe Andre nin “happiness” adlı eserinden alıntılar yapılmıştır.