Rahmetli Halk Ozanımız Aşık Veysel'i ve yaşam öyküsünü hepimiz az çok biliriz. Deyişleri, dağarcığındaki türküler hemen hepimizin bir şekilde diline yerleşmiştir. Çokça felsefi sözleri vardır, hayatımıza ışık tutan ve bunu yapan insanın okula gitmediğini çoğumuz bilmeyiz belki de.
Ancak iki gözünün de görmediğin bilmeyenimiz yoktur. Sizlere kısaca hatırlatabilirim hayatını ama konu olarak gelmesinin en önemli özelliklerinden birinin Kaş‘ta yaşayan benim çok değerli bir arkadaşım, çok kısa süre de dostlarım arasına yerleşmiş olan sinema tutkunu, fotoğraf üstadı, öncelikle hisli, nazik bir beyefendi olan değerli arkadaşım Atila Uz'un hayatından geçmiş olan ve hala hayatın da bulunan bütün eski yeni dostlarına gösterdiği sadakat, özverili yaklaşımı ve sağlığını hiçe sayarak, herkes için iyilik yapmaya çalışmasıdır.
Ne mutlu bize ki , dışarıdan Kaş'a gelip yerleşen, çok kibar bir beyefendi olan bir dostumuz oldu. Hayata olumlu bakmayı hep sürdüren, karamsarlığa kapıldığımız da hep destek olan, sevgili dostumun bir çok özelliği, tam artık bu kadar da olmaz dediğimiz sırada, umutlarımızın tükendiği esnada yardımımıza koşması ve engin özverisi ile bizlerden desteklerini esirgememesidir. Atila dostum'a kendisinin karakterine benzer örnek verirken hatırladığım Aşık Veysel'in dünya üzerinde yaşayan tüm erkekler arasında belkide yok denecek kadar az rastlanacak bir özelliğini anlatmak istiyorum.
Kısaca hatırlatmak gerekirse, Aşık Veysel, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyü’nde dünyaya geliyor. Çiftçi bir ailenin çocuğu ve yedi yaşına geldiğinde Sivas'ta çiçek hastalığı salgını ortaya çıkıyor, Aşık Veysel’de çiçek hastalığına yakalanıp sol gözünü kaybediyor. Kısa bir süre sonra diğer gözünüde kaybediyor. Aşık Veysel iki gözü görmez durumda, babasının ona okuduğu halk ozanlarının şiirlerini dinleyip ezberlemiş ve Çamşıhlı Ali Ağa'nın verdiği dersler sonrasında, saz çalmayı öğrenmiştir.
Aşık Veysel, 25 yaşında Esma adında bir hanımla evlenmiş, iki çocuk sahibi olmuş, kısa bir süre sonra anne ve babasını daha sonra da İkinci çocuğunu doğumundan 10 gün sonra kaybetmiştir. Eşi yaşadıkları yerdeki eşi, köyün güzelliği ile tanınan hanımlarından biri yardımcılarından biri ile bir gönül ilişkisine giriyor ve Üstad Aşık Veysel'i ve bir yaşındaki kızını terk ediyor. Ancak kaçma planını bir şekilde Aşık Veysel hissediyor. Kaçak aşıklar, Samsun Bafra 'ya varıyorlar. Yıkanmak için geldikleri çeşmenin başında, çoraplarını çıkardığı sırada, ayakkabısının içinde para buluyor. Çünkü Aşık Veysel, iki sevgili uzaklarda parasız zorluk çekmesinler diye, kendisini ve bir yaşındaki minik kızını bırakmış bir kadının ayakkabısının içine para koyabiliyor. Örnek davranış olabilirmi ? iddia edemem ancak, yüce gönüllü olmanın, belkide kendi eksikliklerini fark edip, yada sevilememesinin acısını çıkarmak, intikam almak yerine, yeryüzünde çok az erkeğin , kadının başarabileceği bir özveri ve iyimserlik göstermiştir.
Daha sonra başka bir erkekle kaçmış olan eşi köye dönmüş, yine ekonomik durumları iyi değil, Veysel üstad, bu arada tanınmış bir halk ozanı olmuş, şöhreti ülke sınırlarını aşmış biri, ara sıra kendisini terk eden eski eşinin durumunu adı Esma olan eşi için, Esmalar'ın durumları nasıl " diyerek sormuştur. Daha sonra ki yıllarda eski eşi , ölüm döşeğinde bulunan Aşık Veysel'e hakkını helal etmesi için ziyarete gitmiş, ancak utancından içeri girememiştir.
Dünya nimetlerinin hiç birini gözleri ile görme şansına sahip olamamış, ancak gönül gözü dediğimiz kalbi insan sevgisiyle dolu, sanatkar birinin, kendisine en büyük acıyı yaşatan insana karşı göstermiş olduğu insanlık örneğini günümüz şartların da uygulamak belki imkansızdan da öte.
Ancak eski Pers Kralı Kiros'un ünlü deyişi ile bitirmek isterim ki,
" Bu kadar iyi olmak için çok güçlü olmak gerekir" evet, Atila Uz dostum’da hayatın zorluklarına karşı gücünü ve sevecenliğini kaybetmeden yaşayabilenlerdendir. Ne mutlu böyle dostlarla bir arada olmaya.
Güçlü ve sevgi dolu kalmanız dileğiyle dostlarım.